aslında, irlanda kökenli kennedy ailesi öncesinde brian caneneddi diye bilinirdi. aile kennedy soyismini sonradan, irlanda'dan küçük bir antik kasaba olan kilokennedy'den aldı. zamanında aile; don, fionn ve rua olmak üzere üç kola ayrıldı.
ailenin on üçüncü kuşağından olan john fitrzgerald kennedy kadınlara çok düşkündü. john kennedy önce amerikan senatosunda senatör oldu ve ardından jackie ile evlendikten sonra katıldığı seçimlerde amerika'nın başkanı olarak beyaz saray'a yerleşti. kadınlara düşkünlüğü başkanlık döneminde de süren kennedy yakın arkadaşı olan mcgeorge bundy tarafından defalarca uyarıldı. fakat uyarıları dikkate almayan kennedy skandal yaratacak seviyeye ulaştı ve beyaz saray'ın bahçesinde seks partileri düzenleyecek kadar ileri gitti.
marilyn monroe'yu tanımayan yoktur. ama anton lavey kim diye sorulacak olduğunda pek fazla bilen çıkmaz. anton lavey şeytan kilisesi'nin başıydı. kaliforniya geniş toprakları nedeniyle bu tür şeytan kiliseleri için çok verimli bir çalışma alanıydı. ayrıca kaliforniya'da voodoo uygulanan haiti toplulukları da faaliyet göstermekteydi. kısacası fransa'dan kaçan cadılar ve kara büyücüler için bir sığınak halindeydi. hatta kaliforniya şeytani ritüellerin kabulü için bir üne sahipti.
bu eyalette yaşamını sürdürmüş olan anton lavey bin dokuz yüz kırk yedi yılında clyde beatty sirki'ne katıldı. lavey, sirk macerasından sonra gece kulüplerinde çalışmaya başladı. bu dönemde anton lavey, gece kulüplerinde striptizci olarak çalışan marilyn monroe adında yahudi bir kıza tesadüf geldi. ve lavey bu kızı allayıp pullayıp kamuoyuna sunmaya başladı. marilyn'in güzelliği ve oyunculuğu ona iyi bir kariyer getirdi.
john kennedy partisi tarafından başkanlık için aday gösterildiği kongre akşamı marilyn ile tanıştırıldı. böylelikle john fitrzgerald kennedy ile marilyn monroe arasında vadeli bir ilişki başlamış oldu. hatta kennedy bin dokuz elli beş ortasından bin dokuz yüz elli dokuz sonuna kadar kennedy, monroe ile arasındaki evlilik dışı ilişkiler için washington'ın mayflower otelinin sekizinci katında bir oda bile kiralamıştı.
hakkında aşk söylentilerinin çıktığı kennedy'nin doğum gününde şarkı söylemesinin ardından beş ağustos bin dokuz yüz altmış iki yılında brentwood'daki evinde ölü bulunan ünlü yıldız, aşırı dozda uyku ilacı alarak intihar etmişti. olayın bir intihar değil, cinayet olduğu ortaya atılmış sebep olarak da kennedy ile olan birlikteliği öne sürülmüştü.
marilyn monroe'nun dolaylı manada ölümüne sebep olmuş, pek de temiz bir geçmişe sahip olmayan john kennedy yirmi iki kasım bin dokuz yüz altmış üç sabahı washington d.c.'den "air force one" uçağı ile gelen başkan kennedy ve eşi sabah dokuzda şehir merkezinde dallas valisi connaly ile birlikte kahvaltı ettikten sonra üstü açık bir limuzine binerek halkı selamlamaya başlar. dallas halkı başkanı en iyi şekilde karşılamak için seferber olur. tam altı aracın olduğu kortejde en son arabada başkan kennedy ve vali connaly vardır. önde motosikletli korumalar ve yanda cia ajanlarının bulunduğu arabalarla kennedy'nin arabası kortejle birlikte elm caddesinden houston'a doğru beklenmedik bir dönüş yapar.
işte tam o sırada arka arkaya tam altı el silah sesi duyulur. birinci mermi arabayı ıskalar ve alt geçitte bekleyen edmund harris adındaki taksi şoförünün kulağını parçalar. ikinci mermi kennedy'yi tam omzundan vurur. üçüncü mermi kennedy'yi ıskalayıp ön koltuktaki vali connaly'i omzundan vurur.
dördüncü mermi kennedy'yi boynundan vurur, aynı mermi başkanın vücudundan çıkıp vali connaly'i sırtından vurur. beşinci mermi arabayı ıskalayıp dikiz aynasını kırar ve dışarı çıkar. ve altıncı mermi. bu mermi başkan kennedy'yi tam kafasından vurur. genç başkanın kafasını parçalayan mermi bulunamaz.
suikasttan sonra yapılan araştırmalarda kennedy'yi "sözde komünistlerden vatan haini" lee harvey oswald'ın vurduğu iddia edildi. "günah keçisi" lee harvey oswald apar topar hapsi boyladı. delillerin birden çok sayıda keskin nişancı olduğunu göstermesine karşın, amerikan hükümeti suçu oswald'ın üzerine atarak diğer delilleri yok etti. ardından suikastı yakından gözlemleyen elli yedi kişi ölü bulundu. bu ölümler kaza veya intihar olarak açıklandı. lee harvey oswald ise suikasttan iki gün sonra mahkeme çıkışında yüzlerce fbi ajanı ve polisin arasında yahudi bir bar işletmecisi olan jack ruby tarafından öldürüldü. ve bu amerikan milliyetçisi yahudi, oswald'ı öldürmesinin sebebini ise "amerika'nın komünistlerden aldığı intikam" olarak yorumladı.
kennedy'nin suikast sonucu öldürülmesinden sonra başkan adayı olan kardeşi senatör robert kennedy de bir basın toplantısı sırasında israil işbirlikçisi olduğu belirlenen filistinli bir genç tarafından kurşunlanarak öldürülmüştü.
kimse size marilyn monroe'nun neden öldüğünü sormaz, marilyn monroe'nun ölüp ölmediğini sorar. kimse size kennedy suikastının detaylarını sormaz. ya da kimse size oswald'ın haksız olup olmadığını sormaz. marilyn monroe ölmüştür, john kennedy suikasta kurban gitmiştir ve harvey oswald suçludur. insanlar irdelemez, yalnızca sonuca bakarlar. birileri öldü mü? öldü. birileri suçlu olmak zorunda mı? evet.
birileri ölmemişti belki ama birilerinin suçlu olması gereken bir durum vardı ortada. en azından bay steven öyle düşünüyordu. suçlu bizdik. yıllarca omelaslıları her türlü zehirli düşünce akımından ve korkunç olaydan uzak tutmaya çabalarken biz ağlamak için bir park oluşturmuş, insanların nasıl öldüklerini anlatıp diğerlerini zehirliyorduk. suçluyduk, suçlu olmamız gerekiyordu.
sonuç buydu. kimse nedenlerini sorgulamazdı.
bay steven'ın odasında sessizce ayakta dikiliyorduk ve suçumuzu kabul etmişiz gibi başımızı öne eğmiştik. "gençler," dedi bay steven ilk kez ciddiyetle duyduğumuz ses tonuyla. "bazı şeyleri hala öğrenebilmiş değilsiniz. zamanı gelince anlarsınız fakat sizi uyarmam gereken bir konu var. dışarıdan nelerle geldiniz bilmiyorum ama bu kentte yaşayanları bu tür bilgilerle kirletmeye hakkınız yok. bu kentteki herkesi bunlardan uzak tuttum. sıradanlaşmalarına göz yumamam. mutluluğumuza ayak uyduramayacaksanız size göstermem gereken şeyler olacak. ama eğer dersimizi aldık diyorsanız başka."
bay steven'ı anında onayladık. dersimizi almıştık. hata bizdeydi. bu kenti kirletemezdik.
"böyle bir konuşma da hiç olmadı. bir daha kennedy'den bahsettiğinizi duymak istemiyorum. bu konu ikiz kuleler ve hollywood için de geçerli."
donakaldık. "bay steven," dedi jimin dehşetle "aman tanrım, bay steven siz bunları biliyor musunuz?"
bay steven elbette bildiğini söyledi. neleri omelas'tan koruması gerektiğini bilmeliymiş. "hey steven," dedi namjoon odadan çıkmadan önce. sesinde belli belirsiz bir ukalalık vardı ama sinir bozucu bir düzeyde değildi "söylesene kütüphanede neden hiç dostoyevski yok?"
"şu göğün altında çeşit çeşit hırçının, huysuzun bulunması mümkün mü?" dedi steven beyaz geceler'den alıntı yaparak. bizi gerçekten şaşırtıyordu. "kentin kafayı yemesine izin veremem namjoon."
"doğru. -tanrı sakındırsın- sonumuz karamazov kardeşler'de ortaya atılan soru gibi olmayacaktır umarım." dedi namjoon gamzelerini ortaya dökerek. bay steven yalnızca gergince gülümsedi.
özetleyeyim, monroe'yu anlatacaktım ama onun nasıl öldüğünü anlatmam lazımdı onun için de kennedy'yi araya soktum sonra ana konu kennedy oldu bu da daha zehirleyici oldu. dostoyevski muhabbeti öylesine değil kurgu karamazov kardeşler'deki soruyla bağlantılı. kısacası ananskm ne yaptım amk
ŞİMDİ OKUDUĞUN
omelas'ı bırakıp gidenler, bangtan.
Fanfictionnereye gittiklerini biliyor gibiler omelas'ı bırakıp gidenler