T/N; merhaba! birazcık geciktiği için üzgünüm, hikayeye olan ilgini az da olsa çoğalmasını bekliyordum ve galiba işe yaradı *göz kırpma şeysi*. 10 oy o kadar da kötü değil, yani bu bir Zerrie hikayesi, çok olmasını beklemiyordum, doğrusunu söylemek gerekirse ve çok teşekkür ederim! okuduğunuz, oyladığınız ve yorum yaptığınız için! bu, hikayeye olan hevesimin artmasını sağlıyor. zaten çok severek çeviriyorum.
okullar başlıyor ve ilk günden müzik okulu falan filan saçmalıkları. neyse.
oy vermeyi ve yorum yapmayı, takipte kalmayı unutmayın! xx
*********************
@dancingjulia Thank you for your permission!
~2. Bölüm~
Bu tren yolculuğu benim yaşanan kâbusum olacaktı. Hava limanına gitmek başka ne kadar uzun çekebilirdi ki?
"Perrie, ön tespitlerini sabit tutmaya ihtiyacın var." Annem başladı.
Ona sanki üç başı varmış gibi baktım. "Pardon?" dedim alay edercesine. Ön tespitlerini sabit tutmaya ihtiyacı olan biri olduğumu düşünmesine güldüm.
"Beni duydun. Şu an yeteri kadar büyüksün, müzik karieri fikrini durdurmalı, ve avukatlıkla tanışmalısın."
"Avukat olmak istediğimi sana ne düşündürdü?" diye tersledim. Bir avukat olmak kesinlikle istediğim son şeydi. Hatta yedek meslekler listemde bile yoktu.
"Yeni başlayanlar için, bu ailede gelenek, ve bilmiyorum, sadece benden sonra bunu istiyor olabileceğini düşünmüştüm."
Kendimi durduramayıp küçük bir kıkırtının ağzımdan çıkmasına izin verdim. "Senin gibi olmak istediğimi mi düşünüyorsun?" Olmak istediğim sonuncu insansın. Kendin dışında başkasını önemsemenin ne olduğunu bilmiyorsun." dedim tiksinircesine. Kelimelerin onu incittiğini söyleyebilirdim, ancak onlar söylenmesi gereken kelilemelerdi.
"Perrie Louise Edwards, bunları hemen şimdi geriye alıyorsun, genç bayan! Ben de başkalarını önemsiyorum ve söylemek gerekirse, tamamen nezaketsiz değilim, seni bu dünyaya ben getirdim."
Aman Tanrım, bu kartı oynuyordu. Ebeveynlerin, bunun bir anlama geldiğini düşünmelerinden nefret ediyordum. "Bunun hiçbir şeyle alakası yok!" diye bağırdım. "Taşınmak istemediğimi, bir avukat olmayı istemediğimi, ve senin gibi olmak istemediğimi neden anlamak istemiyorsun?"
Söylemek istediğim her şeyi söylediğim için gerçekten şu an daha fazla konuşmak istemiyordum. Kulaklıklarımı elinden kaptım ve müziğin sesini yeniden açtım. Neyse ki, bu zaman diliminde beni durdurmamıştı.
Tonlarca insan bana, sanki kasten bir yavru köpeğin üzerine çıkmışım gibi bakıyordu. Bir canavar olduğumu düşünmelerini istemiyordum. Rahatlamaya ve sallamaya çalıştım. Aniden, bu insanların nelerden geçtiğimi anlamadıklarını ve onlardan hiçbirini yeniden görmeyeceğimi hatırladım.
Bu tren yolculuğu bitmek bilmeyecek gibi görünüyordu. Annemle yolculuğun kalan hissesinde hiç konuşmadık. Sessizlik esnasında, konuşmamız üzerinde düşündüm.
Belki de çok fazla serttim? Bayağı incitici şeyler söylemiştim. Fakat o, hayatımı kesinlikle berbat etmişti. Hayır, bunun yapılması gerekiyordu, diye sonunda kendi kendime dedim.
Yerimde kıpırdanmaya başladım. Hava limanı o kadar da uzakta değildi ve uçakta onunla on iki saati nasıl geçireceğimi bilmiyordum. Vogue dergimi elime aldım ve kalan süreci geçirmeye çalıştım. Aşırı bir şekilde alışverişe gitmeye ihtiyacım vardı ve İngiltere'deki mağazaların iyi olduğuna umut ediyordum.
Yirmi dakika sonra, nihayet hava limanına vardık. Garip biçimde, ikimizin arasında olan sessizlik beni rahatsız ediyordu. Çok feci bir şekilde sessizliği bozmak istiyordum, ancak buna değmeyeceğini biliyordum. Annemin ağzını daha az açması, daha iyiydi.
Güvenlik işlemleri şaşırılacak bir şekilde kısa sürmüştü, ki bu günümü hafifçe iyi yapmıştı. İyi ki, önceki uçak yolculuğumda olduğu gibi ürpertici güvenlik çalışanları tarafından okşanmamıştım. Bu çok utanç vericiydi, göbeğimde pirsing vardı ve onların aptal detektörleri bunu beğenmemişti.
Daha çok sessizlikle tamamlanan bir saatten sonra, sonunda uçağa binmiştik. Görünüşe göre, annem koltuklarımızı birlikte alamamıştı.Yıkarıya baktım ve ağzımı oynatarak Tanrıya, "teşekkür ettim". Annem benden birkaç sıra ötede oturmuştu.
"Perrie, eğer bir şeye ihtiyacın olursa, ben buradayım." diye her kaygılı ebeveynin yapacağı gibi bana seslendi.
Ona sadece baktım ve koltuğuma oturdum. Sıradan uzak olan bir tek bendim, bu yüzden pencerenin yanındaki koltuktaydım. Kafamı pencere doğru çevirdim ve benimle kimin oturacağını merak etmeye başladım.
"Hoşçakal, New York." diye fısıldadım.
Pencereden diğer tarafa çevrildiğimde, neredeyse benim yaşlarımda gibi görünen bir çocuk orta koltuğa oturdu.
Vay. Luke'u unut, bu çocuk çekiciliğin tanımıydı. Luke konusunu unutmaya karar verdim. Onunla olan tüm şeyleri bitirmiştim ve büyük olasılıkla iletişimi kaybedecektik. Ayrıca, ben orayı terk edene kadar çıkma teklifi bile etmemişti, hiç bir zaman da etmeyecekti. Eğer gerçekten benim gibi hissetseydi, oradan ayrılmamdan önce bana söylerdi.
Göz kamaştırıcı çocuğa baktım ve bana gülümsedi, kahverengi gözleri pırıl pırıldı. Ona gülümseyerek karşılık verdim ve salyalarımın akmasını önlemeye çalıştım.
Hmm, belki de bu uçak yolculuğu o kadar da kötü olmayacaktı...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saving Perrie [dancingjulia'dan çeviri]
Fanfiction17 yaşındaki Perrie Edwards, Manhattan, New York'dan doğulduğu ve çocukluğunda nefret ettiği yere, Bradford, İngiltereye dönüyor. Annesi sık sık ona baskı yapıyor, okulda arkadaş edinmek zor, erkek dramasıysa daha kötü olamazdı. Perrie hayatının mah...