Her gün aynı şeylerin bir döngü gibi yaşanması,sıkıyor. Sıkılmakla kalmayıp acıtıyor,can acıtıyor. Çok da derin yaralar açıyor.
Yaralarım kabuk bağlamak yerine her geçen daha da kanıyor. Açılan her yaranın yerine yenisi eklenince bile şaşırmıyorum.Benim yaramda büyük. Mutsuzken bile mutlu olabildim. Alışmıştım çünkü,ağlarken gülebilmeyi öğrenmiştim.
Yanan yerlerimi kendim sarmayı öğrenmiştim. Nelerin doğru nelerin yanlış olabildiğini öğrenmiştim.Dar sokaklarda,istemeyerek de olsa ezbere bildiğim o eve gidiyordum. Her gün olduğu gibi bugün de gitmek istemiyordum o eve .
Öğleden sonra olmasına rağmen hava soğuktu ve bu vücudumu olduğundan daha da çok geriyordu. Daha ne kadar içine girebilecekmişim gibi montuma daha sıkı sarıldım.
Hem bir an önce eve varmak istiyor hem de bir an önce daha geç gitmek istiyordum. Bir an önce gitmek istiyordum çünkü her an soğuktan bir yerlerim donebilirdi. Ki ben bunun olmasını istemem. Her zaman için dinç kalmam daha iyi. Ama biraz daha geç kalırsam zaten tavşana benzeyen suratım tıpkı tavşan gibi bembeyaz olacak sevdiğim tavşan dişlerim kırılacaktı. Bunun olmasını istemiyorum. Diğer yandan gitmek istemiyorum çünkü eve gidince neler olabileceğini biliyorum.
Annem her zamanki gibi olacak. Üzülecek ama sonra hiç bir şey olmamış gibi bara gidecek. Babam her akşam olduğu gibi içkili gelecek,her yeri yıkıp kavuracak.Bende sadece onların arkasından koşuşturan kuyruğuk olacağım.
Kapının önüne geldiğimde kocaman nefes verip anahtarımla kapıyı açtım.
Yoğun alkol ve sigara kokusu burnumun direğini sızlatırken iç çektim. Kalın çoraplarımı yere sürüyerek ses çıkarmadan odama girdim. En azından çok da kötü başlamamıştım.
Acele etmeden rahat pijamalarımı giyip en sevdiğim yer olan mutfağa girdim.
Hâlâ ses seda yoktu. Bu benim işime gelirdi,böyle anlar nadir bulunur çünkü. Pozitif düşünmeye çalışarak sade ramenimi hazırladım. Çubuklarımı alıp masaya kurumdum.
Hâlâ tetikte bekliyordum,her an bir bomba patlayabilirdi. İçeride kim var bilmiyordum.
Ağzım yana yana yemeği bitirip tereddütle salona geçtim. Ağzım şaşkınlıkla açıldı.Kimse yoktu,tabii bitmiş bira şişeleri ve sigara paketleri haricinde.
Emin olmak istercesine etrafı kolaçan ettim. Hep sesli olan ev bugün sessizliğe bürünmüştü. Neler olduğunu anlamıyordum. Annem hemen önümde duran kanepede olurdu içki ve sigarasıyla. Bazen babam da gelirdi yanına.
Babamın geç geldiği günler annem hep ağlardı. Babam geldiğindeyse işler sarpa sarardı.
Her zamanki gibi babamın vurduğu kemer şimdi ortalıkta yoktu. Hatta ikisine dair hiç bir şey yoktu,kalan pis çöpler hariç,.
Bu beni endişelendirsede kendimi sakinleştirmeye çalıştım.Sakin ol kook! Eminim gelirler. Hem hep istediğin fırsat elinde,kavga ve gürültü yok keyfine bak.
İyi yönü olabilir ama ya kötü bir şey olduysa.
Şimdiye kadar seni düşünmediler,sen neden düşünüyorsun? Onlar senin için ne yaptı ki? Ne yaptı ki değil ne yapmadı diye sormalısın.
Ama hayır. Ne kadar kötü de olsa merak ediyordum. Ne yaşanmış da olsa merak ediyordum.
Titreyen ellerimle mutfağa geri dönüp masanın üstündeki telefonumu aldım.
Ellerim neden titriyor ki?
Belki de beklemeliyim? Başımımdaki düşüncelere hayır olmaz dercesine iki yana salladım.
Annemin numarasını tuşlayıp çalmasını bekledim. Zaten rehberimde altı kişiden fazla kişi yoktu.
Çalan telefon hışırtılı seslerle açıldı. Karşı taraftan annemin hep o nahif ve hafif sarhoş sesi duyuldu.
"Ne var yine?" Sesi biraz da uykulu çıkıyordu. Sesini duymanın verdiği mutlulukla gülümsedim.
"Evet ne var çocuk,söylemeyecek misin?" Bıkkın sesi beni kırsada ben sesimi nazik tutmaya özen gösterdim.
"Seni merak etmiştim." Araba kornaları sesi dışarda olduğunun göstergesiydi. Hızla gelip geçen arabalrın hızla esen rüzgarın sesini duyabiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DESIRABLE DARK RED {vkook\\taekook}
VampireTerk ediyordum burayı. Doğup büyüďüğüm şehri terk ediyordum. Öz babamı bulmadan gidiyordum mesela. Yeni bir hayata uçmaya çalışıyordum. Kalbim yanarken unutmaya çalışıyordum. Nereye gideceğini bilmeden gidiyordum. Ne yapacağımı bilmeden gidiyordum. ...