"Yeter Jongdae, asma artık suratını." Minseok hyungun feryatlarına kulak asmayı çoktandır bırakmıştım. Çünkü dedikleri şu an yapmak istediğim, yaptığım eylemlerle çatışıyordu.
"Hadi kantine falan inelim. Gün boyu burada kalamazsın!"
"Hyung istemiyorum. Yalnız bırak beni. Sen ne istiyorsan yapabilirsin." Minseok hyung başını yardım dilenircesine yukarı kaldırmıştı. Ne yapabilirdim ki? Oldukça yorgun hissetmemin yanı sıra ağır bir depresyona girmek için temelleri atmakla meşguldüm.
"Seni burada tek bırakacağımı düşünmüyorsundur umarım?" yutkunmuş gözlerimi kaçırmıştım.
"Jongdae! Kalk hadi, hyungunu dinle." erimiş dondurma misali, yere yığılmamak için kendimi zor tutuyordum.
"Hyung zaten birazdan derse girmem gerek. Bir sonra ki arada buluşalım? Söz bu sefer seninle geleceğim." dediklerim onu ikna etmiş gibi duruyordu. Çünkü yenilgiyi kabullenmiş olması mimiklerine yansıyordu.
"Söz mü?"
"Söz."
"Peki. Söz verdin. Geleceğim, ona göre!" başımı olumlu anlamda sallayıp, ayağa kalkarak kapıya doğru yürüyen Minseok hyungu izledim. El sallayıp çıktığında derin bir nefes alıp, başımı kollarıma gömmüştüm.
Gözlerim kapalı dün olanları düşünürken, sınıf kapısının açılmasıyla yerime daha çok gömülmüştüm. Büyük ihtimalle öğrenciler gelmeye başlamıştı.
"Jongdae?" refleks olarak başımı sesin geldiği yöne doğru kaldırdım.
"Ne işin var senin burada?" kaşlarım çatılırken, onun karşımda duruyor olması sinirlenmeme yetiyordu.
"Birazdan ders başlayacak, benimle gel."
"Seninle hiçbir yere gelmiyorum."
"Jongdae, hadi!" ani bir şekilde bileğimden tutarak, peşinden sürüklemeye başlamıştı. İtiraz etsem de işe yaramıyordu. Bu durum fazlasıyla rahatsız ediciydi. İrademin yetmiyor oluşu ise daha sakin bir zamanda düşünmem gereken bir konuydu.
"Baekhyun bırak beni!" sonunda bileğimi bırakmış olması benim dememden değil de, laboratuvara gelmiş olmamızdandı.
"Beni dinlemek zorundasın."
"Hayır."
"Bak o iddia olayı sandığ--" küçükken duymak istemediğimiz şeylere kulak tıkayıp kendimizce melodi uyduruşumuz aslında küçükken değil, büyükken de işe yarıyordu.
"Çocuk musun Jongdae?"
"Duymuyorum ne?" Baekhyun dibime kadar gelip, bileklerimden tutarak ellerimi kulağımdan çekmişti. Ani yaptığı hareket sarsılmama neden olurken, bir adım geri çekilmiştim.
"Dinle Jongdae!"
"İstemiyorum."
"Dinle dedim! 15 dakika tamam mı? En fazla 15 dakika.." merak etsem bile, gururum onu dinlemeye ve sonrasında affetmeye el vermiyordu. Onu affetmekten korkuyordum. Tekrar canımı yakmasından korkuyordum.
Neyimdi ki o benim?
"...Sehun bana söylediğinde kabul ettim çün- Jongdae? Sen beni dinliyor musun?" Baekhyun'un seslenişiyle kendime gelmiş, ondan daha çok uzaklaşmıştım. Meşgul olduğum düşünceler, sanki 11. kattan aşağı atlamışım gibi bir his bırakmıştı üstüme.
"Uzak dur benden, yaklaşma." sesim aniden soluk ve yorgun çıkmıştı. Ancak aklımda ki soru işaretleri bir şeyler düşünmeme engel oluyordu.
Baekhyun benim neyimdi ki canım bu denli acıyordu.
"Jongdae, iyi değilsin. Bak izin ver anlatayım." başımı hızla olumsuz anlamda sallayarak, labaratuvarın çıkışına doğru yürümeye başladım.
"Jongdae dur! Lütfen, bak ortada büyük bir yanlış anlaşılma var!" durdum. Doğru söylüyordu, ortada yanlış anlaşılma vardı.
"Haklısın. Büyük bir yanlış anlaşılma var ve o büyük yanlış anlaşılma, baştan sona benim! Beni kendi oyununa alet ettin. Bu kadar iğrenç biri olacağın aklımın ucundan dahi geçmezdi."
"Bak seni oyunuma alet falan etmedim tamam mı? Beni dinlesen anlaşacağız. Ama sen beni dinlemiyorsun!"
"Neyi dinleyeyim? Sehun'a ulaşmak için beni kullanmanı mı? Sen onunla sevgili olabilmek için beni öne sürdün. Onun açığını kullandın!"
"Mecburdum! Benim de ortada bir açığım vardı!"
"Hangisi? Eşcinsel olman mı? Sehun'u seviyor olman mı?"
"Ben Sehun'u sevmiyorum. Şunu söylemeyi bırak."
"Artık sana inanmıyorum. Benimle iletişimini kes tamam mı? Bana hiçbir şeyi açıklamak zorunda da değilsin. Umurumda değilsin çünkü. Artık sen ve seninle alakalı şeyler beni ilgilendirmiyor, en başından beri de ilgilendirmiyordu zaten."
"Jongdae anlatmama izin ver."
"Daha fazla yalan duymak istemiyorum." labaratuvarın kapısını açıp dışarı çıkarak derin bir nefes aldım. Dolan gözlerim güçsüzlüğümü dışarı yansıtırken, öne geçen tek düşüncem soğuk su ile yüzümü yıkamaktı.
Beni kıran şey, kullanılmış olmaktı. Sehun'un ve Baekhyun'un ilgisinin bir yalandan ibaret olmasıydı. Beni kıran şey tamamen bunlardı.
Bir iddia dolayısıyla yaşadıklarımdı beni kıran. Bir iddiayı bilmeden ciddiye almaktı.
Lavaboya girdiğimde, suyu açarak yüzüme vurdum. Aynı işlemi birkaç kez daha tekrarlayıp, yanımda duran peçete kutusundan bir miktar alıp, yüzümü kuruladım. Kendime gelmek için derin nefesler alırken, aynı zamanda güçlü durmam gerektiğine dair de ikazlarda bulunuyordum.
Yüzümde ağlamışlığın verdiği his geçmiş, kendime gelmişken lavabonun kapısı açılmış içeri birisi girmişti. Arkamı döndüğümde giren kişiyi görmüştüm.
"Sana dinlemeyeceğimi kes--" ve o gün Byun Baekhyun narin ve şekilli dudaklarını benimkilerle buluşturarak, beni büyük bir uçuruma atmıştı.
✴

ŞİMDİ OKUDUĞUN
liar |baekchen|
Fiksi PenggemarBeni suçla, çok ağladın. Seni sevmiyorum, inan bana. |baekchen fanfiction|