Haeseok'dan
"Hangi cehennemdesin?" diye bağırdım telefona. Min Yoonji'yi yanımda görmemeye pek alışkın değildim, çünkü o uykuyu seviyordu işte. Evde yoktu ve bana bir şey demeden gitmesi pek alışıldık değildi. Korkmuştum işte, ne yapabilirdim ki?
"Dışarıdayım." cevabını alınca küçük bir kahkaha attım. Kafasına taş falan düşmüş olmalıydı. "Dünden dolayı mı böylesin?" diye mırıldandım sakince, dün onu ikna ettiğimi sanıyordum halbuki.
"Hayır, hayır bebeğim, sadece birkaç işim vardı ve onları hallettim, dün akşam yemeğe gittiğimiz için aklımdan çıkmış, üzgünüm."
Yataktan kalktım, karşımdaki boy aynasından birbirine girmiş saçlarıma bakıp oflayarak banyoya ilerledim. "Hey, bugün stajın yok, değil mi? Dünkü jestinin karşılığı olarak bir şeyler yapalım mı? Sana dondurma ısmarlarım."
Dedikleri ile kıkırdayıp gözlerimi kapattım. Sahiden de boş günümdü ve o da izin almış falan olmalıydı, bu biraz önce düşen modumun anında yükselmesini sağlamıştı. "Dondurma mı? Yeni uyandım, karnım aç ve duş almam lazım. Sadece eve gelsen ve birlikte vakit geçirsek olmaz mı?"
'Pekala, olur' gibisinden bir şeyler bekliyordum fakat sesli nefesinin ardından "Hayır, her şeyi bırakıp bize yakın olan alışveriş merkezine geliyorsun." dediğini duydum. "Arabayı almadım, zarar vereyim deme sakın. Sakince sür."
"Yoonji-ah, bu ilişkide aktif olanın ben olduğumu sanıyordum." dedim arkamı dönüp lavaboya yaslanırken. Benden büyük olması, üç yıldır iyi bir şirketin iyi bir pozisyonunda çalışması ya da arabamızın onun üzerinde olması umrumda değildi. Yoonji baskın olmak için... Fazla minikti işte.
Ahizenin öbür ucundan sevimli kıkırdamasını duydum, telefonu kapatmadan önce "Fikirler değişebilir." demişti. "Çabuk giyin ve gel."
Yoonji'den
Garson bana tuhaf bir bakış atarak önümdeki kahve bardağını alırken bir şey demeden bakışlarımı kapıya çevirdim, Haeseok'un gelmesini sabırsızlıkla bekliyordum ve bir on beş dakika kadar sonra kafenin girişinde içeriyi tarayan kızıl kafalı afetimi görmüştüm.
Dikkatini çekebilmek için elimi kaldırıp salladım, bu yöne baktığında yüzünde öyle tuhaf bir ifade oluşmuştu ki gülmeden edemedim. Hışımla kafeye girip yanıma yaklaştı ve aramızda santimler kalana dek durmadı.
"Yoonji... Bu halin ne?" dedi nefes nefese, dokunsam ağlayacak gibiydi. Dolu gözleri ve kızarmış yanaklarıyla öyle sevimliydi ki, gülümsemeden edemedim. "Ne var ki halimde?"
Burnunu çekip yerine oturduğunda inanamayan bakışlarımı ona diktim, ağzımdan küçük bir kahkaha çıkmasına engel olamadım. Sahiden ağlıyordu.
"S-saçların..." dedi, sağ elini bir zamanlar gür tutamlarımın olduğu enseme götürürken. "Kesmişsin. Aman tanrım, söz vermiştin, onl-"
"Evet." diye mırıldandım. "Onları kestirmeyecektim ama, bir haftalığına erkek olmamı isteyen sen değil miydin?" Zarif parmakları kısa saçlarımda dolaşırken başını salladı.
Haeseok saçlarımı çok severdi, her bir teline özenle bakar, yıkar, örer, süsler ve durmadan parmaklarını daldırırdı. Bir keresinde sırf bu olaydan dolayı -tamam, bir de ikimizin regl olduğu bir ana denk gelmişti, evet menstrüasyon dönemlerimiz çakışıyordu ve 'vay canına, sevgilinle aynı anda adet görmen ne iyi' diye düşünüyorsunuzdur, ama değil- kavga etmiştik ve Gwangju'ya gitmişti.
Yemin ederim delirecektim. Sadece lanet saçlarımdan bıkmıştım ve kestirmek istiyordum ama o bunun yüzünden üç gün boyunca evine gitmişti. Elim kolum bağlıydı, ne yapacağımı bilmiyordum ve çareyi onu arayıp ağlayarak geri dönmesi için yalvarmakta bulmuştum. Aynı gün içinde tekrar dönmüştü ve ateşli bir banyo seansının ardından bu konuda, yani saçını kestirmeyeceğime dair, ona cidden söz vermiştim.
Fakat sözüm bozulmuştu işte, yine de aptal iddiasının arkasına sığınarak kendimi aklayabilirdim.
Neyseki dediğimden sonra ağlayacakmış gibi çıkan sızlanmaları küçük iniltilere dönmüştü. "Ama..." dedi fakat devamını getirmeden başını eğdi, eli hala saçlarımda dolaşıyordu. Bir anlığına pişman olduğumu itiraf etmeliydim, her ne kadar sevimli olsa da Haeseok'u üzülürken görmeyi sevmiyordum.
"Bunu sonra konuşalım mı?" dedim konuyu değiştirmeye çalışarak. "Bir şeyler yapalım, 'erkek arkadaşına' yeni bir tarz yaratmak zorundasın. Bugün alışverişe hayır demeyeceğim."
Kıkırdayıp saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı ve masanın üzerindeki elimi tuttu. "Pekala," dedi bir sır verircesine eğilirken, kendimi açılan dekoltesine bakmak ve üç saniye sonra başkaları görmesin diye üzerini kapatmaktan alamamıştım. Birkaç saniye boyunca 'ne yapıyorsun?' dercesine baktı ve ardından sözüne devam etti. "Her neyse, önce gidip güzel bir kahvaltı yapalım. Sonra seni baştan yaratacağım, güzellik."
Sırıtıp tek kaşımı kaldırdım. "Bir erkeğe güzellik demen ne kadar doğru?" O küçük bir kahkaha atarken ben de ayağa kalktım ve arka cebimdeki cüzdanımı çıkarıp kasaya ilerledim. Tamam, erkek olmak zordu çünkü yanınızda, ucu kara deliğe uzanan sevimli bir çanta bulunduramıyordunuz. Her şey ceplerde kalmalıydı. Yani, okuduğum ve duyduğum şeylere göre bu böyleydi işte.
Yine de kimse arka cebimde kedicikli cüzdanımı taşıyamayacağımı söylememişti, değil mi? Ve bu Haeseok'un bana hediyesiydi, kullanmalıydım yani.
Hesabı ödedikten sonra çıkışta bekleyen sevgilimin yanına geldim ve elini tuttum. "Belki de şu klasik ayakkabılardan almalıyız. Platformlu olanlardan."
"Ne fark edecek ki? Yine benden kısa kalacaksın."
Dediğiyle sinirli bakışlarımı yüzüne dikip "Bir daha söyle de o küçük dilini nasıl koparıyorum gör." diye tısladım. Aldığım cevap ise büyük bir sırıtma olmuştu, bu gülüş 'birazdan seni yerin dibine sokacağım' gülüşüydü.
Aramızdaki mesafeyi kapattı ve elini belime atıp kulağıma yaklaştı. "Ama sevgilim, dilim bacaklarının arasındayken kendinden geçen sen değil misin? Her zaman daha fazlası için yalvarırken şimd-" Elimi ağzına kapatarak bıkkınca inledim.
Yatakta söylediğim kelimelere lanet olsun.
Ve Jung Haeseok'a.
Ve o güzel yüzüne.
Bir de fiziğine, fizik önemli tabi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Guy For A Week | yoonseok
Fanfic|Yoonseok fem!au| Yoonji, sevgilisiyle girdiği iddia sonucu bir haftalığına erkek olmayı kabul eder.