Ciğerinizde o büyük sıkışma ile uyandığınız o uykular...
Ve sizin içinizde nedenini bilmediğiniz tükenmişlik.
Ayaklarıma dolanan yorganı hışımla yere fırlatıp sinirden ellerimi saçlarımın arasına geçirişim bir oldu.
Efsun o sözleri söyleyeli aradan 1 hafta geçmişti ve bugün okullar açılıyordu. Küçükken büyük bir heyecanla gittiğim okul şimdi işkenceden farksızdı. Lise3. Aptal insanlarla geçirdiğim dile kolay 3 sene. Zaman çok çabuk geçiyordu, elbet bu senede akıp gidecekti. Geriye değil ileriye gidiyoruz çünkü. Hayatın en acımasız gerçeği. Ve işte bir kaç sene sonra sınav gelip çatacaktı ve ben ne yapacağımı bilmiyorum. Üniversite sınavında "Aaa senin kardeşin ölmüştü ama eminim senin puanın yüksektir o yüzden biz seni güzel bir yere yerleştirelim." demiyeceklerdi. Kafam karışıktı, çok karışık...
***
"Anne git başımdan!"
"Rihem kalk dedim sana!"
"Ne ya ne var bir rahat bırak uyuyorum görmüyor musun?"
"Ben görüyorum görmesine de sen acaba bugün okul olduğunu biliyor musun?"
"Ha evet biliyorum ne olmuş?"
Kafamı yastığa gömüp, boğuk çıkan sesimi annemin anlamasını bekliyordum.
"Ne mi olmuş! Sen beni delirteceksin kalk!"
"Anne..."
"Ne!"
"Gitmiyorum ben okula bugün."
"Bir gitme de burnundan nasıl getiriyorum senin. Yemin ederim bütün evi sana temizletir, sonra seni iş yerime götürüp bütün evrakları senin üstüne atarım."
"Kalktım."
Gözlerim kapalı bir şekilde sallana sallana doğruldum.
"Hadi git elini yüzünü yıka ayakta uyuma."
Hiç bir şey demeden gözlerimi hafif aralayarak lavabo ihtiyaçlarımı giderdim ve suratıma sabahın köründe yediğim soğuk suyu kurulayıp odama geçtim. Uykum kaçmış, gözlerim tamamen açılmıştı. Dolabımı açıp göz gezdirdim. Hiç. Giyecek hiç bir şey yoktu. Ağzına kadar dolu olan dolapta giyecek adam akıllı hiç bir şey yoktu. Siyah, "U" yaka, kolları dirseklerimi biraz geçen, gövdeme tam yapışan, göğüsümün biraz altına bittiği için göbeğimin açık kaldığı bustiyer tarzı badiyi giydim. Altıma gri, duman rengi yüksek bel pantolonumu giyip, saçlarımı taradım. Belime gelen siyah saçlarımın ön kısmını sağa doğru elimle çektim ve kıkırdağıma kadar delik olan sol kulağama büyükten küçüğe sıralanan siyah yuvarlak küpelerimi taktım. Koluma siyah, bakır rengi detayları olan saatimi taktım. Maskaradan başka hiç bir makyaj malzemesi kullanmazdım. Makyajla kendimi güzelleştirmeye çalışmıyordum çünkü her halimle çirkindim. Ki zaten çok saçma ve abartılı bir şey olarak görürdüm. Ayağıma zımba detayı olan postal tarzı siyah, bileğimin biraz üstünde biten botumu geçirdim ama bağacıklarını açık bıraktım. Asker yeşili sırt çantama okulun verdiği tableti, ceketimi, telefonumu, kulaklığımı ve cüzdanımı sokuşturdum.
İlk gün genelde hep otobüsle gidip akşam servise yazıldığım için servisle dönerdim ama bu sene servis de ki gerizekalılara katlanabilecek kadar sabırlı değildim. Bana acır gibi bakmaları…
Ev ile durağın 5 dakikalık bir mesafesi vardı.
Durağın içine geçip oturaklardan birine oturup sırtımı arkadamda ki cama yasladım. Saat 07.47. Otobüsün durağın üstündeki kağıda göre tam 8de gelmesi gerekiyordu. Durak bir hayli kalabalıktı. İnsanlar bana bakıyordu ya da ben öyle hissediyordum. Aynı okul, aynı sınıf, yine o aptal insanlar, sürekli bana acıdığı için gereksiz samimiyet kurmaya çalışan öğretmenler... Nasıl katlanacağım gerçekten bir muammaydı.