Karanlık çok karanlık...Dipsiz bir kuyunun derinliklerinde asılı kalmış gibi hissediyorum. Kıpırdamadan yatıyorum. Sanki görünmez ipler beni orada tutuyormuş gibi.
Düşünme gücümü yok olmuş, duygularım körelmişti. Korku, nefret, sevgi hatta şu iğrendiğim aciz kalmak duygusunu bile hissedemiyorum. Soğuk vardı sadece. İçimi ürperten bir soğuk. Ölü gibi...
Fısıltı halinde mırıltılar duyana kadar böyle devam etti. Hem fısıltı hem de boğuk geliyordu. Ne dediklerinden hiçbir halt anlamıyorum.
Bir süre sonra boğuk gelen mırıltılar daha anlamlı, daha yüksek sesle gelmeye başladılar.
Erkek sesiydi. Bir kızın sahip olmayacağı kadar kalın ve toktu. Hayır, hayır bir değil iki erkek sesiydi.
" Sadece dinlenmesi gerekli." sesin sahibini görmek istedim. Fakat göz kapaklarım tutkalla yapışmış gibiydi.
Avucumun içinde bir el hissettim. Tek eliyle parmaklarımı sıktı. Sonra iki eliyle elimi ellerinin arasına aldı.
" O gece orada olmamalıydın Aslı. Batuhan'ın yanında kalmalıydın. Eğlenmen gerekliydi. Kafanı dağıtman. Belki kısa bir süre için bile olsa mutlu olman."
Cevap veremedim. İstesemde veremezdim zaten. Vücümda hiçbir kemiği hareket ettiremezken, konuşmak bir mucize olurdu.
Kimdi bu adam? Sesi tanıdık geliyordu ama nerden? Hareket etmek istiyordum. Konuşmak, bu karanlıktan kurtulmak istiyordum. Bir türlü yapamıyordum.
" Canımın hiç bu kadar yanacağını düşünmezdim. Seni böyle solgun görmek..." yine aynı sesin sahibi durdu. Bir şey demedi. Duş jeli karışık erkek parfümü kokusu burnuma doldu. Bu kokuyu tanıyordum. Hafif bir deniz esintisi gibiydi. Koray olmalıydı bu. Neden buradaydı ki?
Hareket etmek için çabalarım işe yarıyordu. Gözlerim giderek aralanırken, Koray'ın hemşire diye seslendiğini duydum. Hastaneye ne ara gelmiştim ben. Ardından gelen ayak sesleri ve küçük çaplı bir koşuşturmaca ile daha kendime geldimeye başladım.
Işık gözlerimi yakıyordu. Gözlerimde tıpkı bedenim gibi karanlığa alışmıştı. Işık bizi korkutuyordu. Sadece ışık mı? Hayır, insanlar ve ne büyük ironidir ki insanlarla birlikte yalnız kalmaktan da korkuyorduk.
Işığa alışan gözlerimi biraz kırpıştırdıktan sonra açabilmiştim.
Karşımda bir hemşire, Batuhan ve Koray vardı. Hemşire sakince bir şeyler anlatıyordu. Sesi kısık olduğu için ne dediğini anlamıyordum.
"Durumu iyiye gidiyor. Yakında doktor kontrol etmeye gelir."dedi ve gitti.
İkiside rahatlamış bir şekilde bana döndüğünde ben hala Koray'ın neden burada olduğunu anlamıyordum.
Batuhan yanıma oturdu. Temkinli bir şekilde beni süzüyordu. Çekingendi ayrıca. Eğer onu tanıyorsam -ki kesinlikle tanıyorum-dünkü olaylardan kendini sorumlu tutuyordu.
"Bizi korkuttun" diyen Koray'a tepki vermedim. Gitmesini istiyordum. Batuhanla konuşmam lazımdı.
"Koray bizi biraz yalnız bırakır mısın?" sesim çok az çıkmış olsada Koray beni duymuş olmalı ki kafasıyla onayladı. Sonra çıkıp giderken omzunun üstünden son kez baktı ve gitti. O gidince Batuhan konuşmaya başladı.
"Ben... Ben özür dilerim. Hepsi benim suçum. Eğer gelmeseydim böyle olmazdı. Gerçekten özür dilerim. Yani böyle olmasını hiç istemezdim. Ama şimdi sen bu haldesin ve ben özür dilemekten başka hiçbir şey yapamıyorum." sesi üzgün çıkıyordu. Onun yerinde olsam kendimi hiç affetmezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Daima Güçlü
RandomBütün ailesini kaybetmiş güzel bir kadın. Aslı Ateş. Tek dostu, yaşama sebebim dediği arkadaşı Batuhan Doğan... Aile mirasını peşinde bir mafya... Ölüm etrafta kol gezerken birden karşısına o çıkar. Koray Çevik... Buzdan surların var derdi B...