Giriş

613 59 9
                                    

Fırtına, geceyi yararak tüm şiddetiyle köyün üzerine çöküyordu. Gökyüzü, her şimşek çaktığında bir anlığına gündüz gibi aydınlanıyor, ardından tekrar karanlığa gömülüyordu. Yağmur, adeta gökten boşalırcasına yağıyor, toprak ve taş yolları çamur deryasına çeviriyordu. Tüm köy, ölüm sessizliğine bürünmüş, sadece yağmurun şiddetli sesi ve arada bir duyulan gök gürültüsü bu sessizliği bozuyordu.

Katliamın izleri, yağmurun yıkadığı toprakta hala tazeydi. Yanmış evlerin kalıntıları arasında, yerde hareketsiz yatan bedenler, bir zamanlar yaşam dolu olan bu yeri hayalet köyüne çevirmişti. Bir zamanlar neşe ve huzur dolu olan bu köy, şimdi sadece ölüm ve yıkımın sembolüydü.

Köyün merkezinde, yanmış ve yıkılmış evlerin kalıntıları arasında, gece mavisi saçlarıyla bir çocuk dizlerinin üzerine çökmüş, başını ellerinin arasına almıştı. Yağmur, onun üzerinde acımasızca dövünüyor, sırılsıklam olmuş giysileri ve vücudunu daha da ağırlaştırıyordu.

Küçük çocuk, gözlerinden akan yaşların yağmur damlalarına karıştığı bir hüzünle, ailesinin ve klanının kaybının acısını yaşıyordu. Kan kırmızısı gözleri, öfke ve kederle doluydu; bu gözler, onun intikam dolu kalbinin bir yansımasıydı. Elleri, çamura bulanmışken, yeri yumrukluyor ve çaresizce haykırıyordu.

"Ey ulu Tanrı Orion beni neden sağ bıraktın. Senden bir işaret istiyorum. Herkes öldü annem, babam, kız kardeşim, klanımdaki insanlarım. Hepsi sonsuza dek yok oldu. Ben neden yaşıyorum."

Küçük çocuk, bir umutla gökyüzüne bakarak sordu. Yanıt olarak sadece yağmur damlalarının toprağa düşüşünü ve uzaklarda çakan şimşeğin korkunç gürültüsünü duydu.

Saçları gecenin kendisi kadar koyu maviydi. Çocuğun içinde öfkenin alevleri yanarken, hüzün gözlerinden okunuyordu. Yüreğinde taşıdığı acıyla haykırdı:

"Seni affetmeyeceğim, Orion. Bunca zaman sana tapındık. Tüm klanım senin için her şeyimizi verdik. Sana en ihtiyacım olduğu- hayır en ihtiyacımız olduğu zaman bize sırt çevirdin."

Küçük çocuğun gözleri intikam arzusuyla parlıyordu. Yumruğunu tekrar tekrar yere vurarak öfkesini toprağa boşalttı. Her darbesinde, içindeki kin biraz daha büyüyordu.

"Orion, önce klanımı katledenleri, ardından seni öldüreceğim. Öleceksin. Ailemin çektiği acıların bin katını çektireceğim sana. Ben, Aragen Senta, Senta klanının varisi ve kalıntılarından hayatta kalan son kişi, adım üzerine yemin ederim ki hayatımın son damlasına kadar seni öldürmek için yaşayacağım, Orion."

Aragen'in kararlılığı, yağmurun dinmeyen şiddetinde bile sarsılmazdı. Gökyüzünde yankılanan her gök gürültüsü, onun içinde yükselen intikam yeminini daha da kuvvetlendiriyordu. Gözlerinde parlayan kan kırmızısı öfke, gece mavisi saçlarıyla birleşerek, onu hem korkutucu hem de trajik bir figür haline getiriyordu.

Birden, uzaklarda çakan bir şimşek, yanmış bir ağacın tepesini aydınlattı. O an, Aragen'in gözleri karanlıkta bir şeyler gördü. Tanrı Orion'un heykeli, yağmurla birlikte yere devrilmişti. Bir zamanlar yüceltilen bu kutsal figür, şimdi çamurun içinde paramparça olmuştu. Bu, Aragen için bir işaretti.

"Bu bir son değil," diye fısıldadı kendi kendine, sesi artık daha sakin ama çok daha kararlıydı. "Bu, benim başlangıcım. Orion'a ve tüm dünyaya karşı başlatacağım savaşın başlangıcı."

Aragen, yağmurun altında dimdik durarak, yıkıntıların arasından geçip uzaklara doğru yürümeye başladı. Her adımı, onun intikam yolculuğunun ilk basamağıydı. Gece, onun gizemli varlığını saklamaya devam ederken, küçük ama kararlı adımlarla kaderini değiştirecek olan yola çıktı.

Orion'un ihanetinin yankıları, Aragen'in adımlarıyla birlikte köyün yıkıntılarından uzaklaştı, ama bu yankılar, Aragen'in intikamını duyuracağı o büyük güne kadar asla dinmeyecekti.

Aragen SentaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin