7

1.6K 112 29
                                    

Jisoo'dan

Muhafızların bağırışları ve babamın gür sesi ile hemen saraydan çıkıp bahçeye çıkmıştık. Gül ağaçlarını geçtiğimizde işte oradaydı. Herkesin imrendiği güçlü, korkusuz ve bir o kadarda acımasız Kral Ji-Yong yani babam. Beni gördüğünde hemen atından inerek kolumdan tuttu ancak bu kolay değildi değil mi? Kraliçenin emri ile hemen ayırmışlardı.

"Kral Ji-Yong! Benim sarayımda benim misafirlerime böyle davranma hakkı nereden geliyor? Kralım savaşta diye mi? O yoksa bile ben varım. Şimdi hemen kendine gel ya da gözümün değdiği yerlerde bulunma!"

İki taraf sinirliydi. Hem de baya. Ah ne yapacağım ben?!

"Jisoo hemen Rose ve Lisayı getir, gidiyoruz."

Arkadan gelen gülme sesi ile oraya dönmüştük. Ne ara tüm saray buradaydı? Ve neden Jin bana dikkatli bakıyordu? Ah deliricem!

Jennie'nin yeniden gülmesi ve yanıma gelmesi ile gerginliğim bin kat artmıştı. İşte şimdi başlıyoruz.

"Yaa babacığım üzüyorsun ama beni. Beni de götürmek istemez misin?"

Hayır hayır ciddi değildi tam tersine 5 yaşındaki çocukla dalga geçercesine konuşuyordu. Ve acilen durması gerekiyordu. Devamını düşünemezdim yoksa..

"Kes sesini Jennie. Hadi Jisoo hızlı olun."

"Noldu baba? Annem sana posta mı koydu? Ah, yoksa sarayı mı terk etti? Bu yüzden mi beni çağırmıyorsun? Yaa şimdi sana çok üzüldüm ama ben. Hanimiş hanimiş, Koca Kral Ji-Yong dul mu kalmış?"

"Jennie.. sinirleniyorum. Bir daha demeyeceğim. Seninle konuşmak istemiyorum."

"Imm ne yapacağız? Ben seninle konuşmak ah pardon tartışmak istiyorum."

Sanırım araya girmenin zamanı gelmişti. Geçiyordu bile..

Babama doğru düzgün selam verdim ve Jennie'nin elinden tutarak konuştum.

"Sen ne demiştin baba önceden? Düşmanlarımız ayrı olduğumuz zamanı bekler ve saldırır. Sanırım senin bize saldırmanın sebebi tamda bu, ayrı annelerden olmamız. Ama şunu unutma, biz düşmanımızı çok iyi tanıyoruz. Her hareketini, her düşüncesini..."

Babam şaşırmış bakarken konuştu.

"Ne yani; o düşman ben miyim? O hayatı bırakıp burada küçük bir evde mi yaşayacaksınız?"

Jennie tam konuşacakken elini sıkmıştım. Artık sakince konuşmanın zamanı gelmişti. Bağırmadan, çağırmadan..

"Evet. Düşmanımızla yaşamaktan iyidir. Değil mi?"

Saraya doğru sorduğumda kraliçede dahil beni onaylamışlardı. Arkaya baktığımda Jin ile göz göze gelmiştim. Bana gururlu anne gülümsemesi atıyordu? Ah herneyse..

"Demek öyle Jisoo.. başınıza olay aldığınızda artık ben arkanızda olmayacağım. Bakalım nereye kadar dayanacaksınız. Hıh! Düşmanmış.. önce deli kardeşine bak sen."

Jennie'den bahsettiği açıkça belliydi ama artık Jennie'yi tutmayacaktım. Konuş dercesine ona bakınca elimi sıkarak babama baktı.

"Demek deli? Kimin kızıyım değil mi? Etrafta yaygara- savaş yapınca anca seni övüyorlar. Onun dışında? Halk, herkes sende şikayetçi! Neden biliyor musun? Çünkü sende bir delisin. Ama şunu bil ki hatalarını kabul etmek gizlemekten daha iyidir. Yani diyeceğim o ki sende benim gibi deliliğini kabul et. Yoksa Kral koltuğunda uzun süreli olacağını sanmam."

Babam alaycı bakarak cevap verdi.

"Ah bu arada demeyi unuttum değil mi? Annen, anneniz sarayı filan terk etmedi. Krala ait eşyaları çalmaktan dolayı yarın kellesi alınacak."

Ovv! Bu bölüm Jisoo'ya düştüm.

Ji-Yong'a sövmek serbest:D

İyi geceler tatlı rüyalar ✨💤

runaway princessesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin