Kayıp

104 13 24
                                    

Kasım 1997
Ankara

Çaresizlik insanı avucunun içine aldığı zaman melek gibi olan insanlar bile şeytana dönüşebilirdi. Uzun düz kızıl saçlarımı geriye doğru attım. Beş yaşında olan kardeşim ikide bir annemi sorup duruyordu. Annem iki gündür kayıptı. Her yere bakmıştık ama bir haber yoktu. Ta ki bugüne kadar. Telefonuma gelen mesaja bir kez daha baktım.

"Eğer anneni sağ salim görmek istiyorsan istediğimi harfiyen yerine getir. Zamanı gelince senden istediğimi yerine getirirsen annene kavuşursun. Getiremezsen."

Mesajı sesli bir şekilde bir kez daha okudum. Tamamlanmamış bir cümle nasıl insanın tüylerini diken diken eder böyle? Annem kaçırılmış mıydı gerçekten? Kalbim alev topu gibiydi. Ne yapacağımı, kimden yardım isteyeceğimi bilmiyordum.

"Abla." Yanıma gelen kardeşim ile ne zaman aktığını kestiremediğim gözyaşlarımı hızla sildim. Ama geç kalmıştım. Handan kucağıma oturdu. Küçücük elini yüzüme götürdü.

"Sen ağladın mı abla?" diye sordu. Handan beş yaşında olmasına rağmen yetişkin bir insan gibi konuşuyordu. Kalbim yangın yeri olmasına rağmen gülümsedim. Tıpkı Handan gibi elimi yüzüne götürdüm. Bebek cildi gibi olan yanağını okşadım.

"Unuttun mu, ben süper kızım hiç süper kızlar ağlar mı?" diye sordum. Ağladığım için sesim pürüzlü çıkmıştı. Handan bir şeylerin ters gittiğini hissetmiş olacak ki boynuma sımsıkı sarıldı.

"Üzülme abla, ben yanındayım hep." İçimde tuttuğum vaveylalar kardeşimin bu sözünden sonra dışa vurdu. Elinden oyuncağı alınan çocuklar gibi içli içli ağlamaya başladım.

Evet kardeşim yanımdaydı ama annem yoktu. Şu an ne haldeydi kim bilir? İyi miydi, kötü müydü? Kahretsin ki hiçbir şey bilmiyorum. Ben çocuk gibi ağlarken, Handan teselli etmeye çalışıyordu.
Kardeşim için, annem için güçlü olmalıydım. Gözyaşlarımı sildim. Kendime gelmeye çalışırken telefonumdan gelen zil sesi ile oturduğum kırmızı koltukta olan telefonumumu aldım. Handan kucağımdan aşağıya indi.

Zil sesini duyunca telefonumun çaldığını düşünmüş olmalıydı. Mesaj sesi ile telefonumun zil sesi aynıydı. Handan üzgün gözlerle bana bakıp odamdan çıktı.
Gelen mesajı açtığımda yine aynı numaradan mesaj geldiğini gördüm. Derin nefesler almaya başladım. Biraz olsun kendimi iyi hissettiğimde mesajı okudum.

Bir saat sonra Altındağ'daki terkedilmiş metruk evde ol. Adresi biraz sonra atacağım.

Mesajı okuduğum an telefonumun sesi tekrar odamı doldurdu. Mesajı açtığımda terkedilmiş metruk binanın adres vardı. Bana mesaj atan kişi kimdi, bilmiyorum ama ne derse desin gözüm kapalı yapacağımı biliyordum.
Üzerimde asker yeşili tişört vardı. Tişörtü giydiğim kot pantolonun içine vermiştim. Kızıl saçlarımı tepeden topuz yaptım. Ağladığım belli olmasın diye güneş gözlüğü taktım. Üzerime krem rengi ceketimi giydim.

Odamdan hızla çıktım. Yeşilin ağırlıklı olduğu salona girdim. Babam koyu renk yeşil kanepeye oturmuş kara kara düşünüyordu. Annemi düşündüğünü tahmin edebiliyordum. Annem iki gün önce ansızın ortadan kaybolmuştu. Babam şu son iki gündür ruh gibiydi. Griye çalan saçları gittikçe beyazlaşmıştı sanki. Ela gözleri içine geçmişti.
Hiçbir şey yemiyordu, hiçbir şey içmiyordu, uyumuyordu.
Sadece oturduğu koltukta annemden iyi bir haber gelmesini bekliyordu.

"Baba, ben çıkıyorum," dedim ama beni duyduğundan pek emin değildim. Salondan çıktıktan sonra Handan'a görünmeden evden çıktım. Handan'a görünmememin sebebi peşime takılmak isteyecek olmasıydı. O kadar inatçı ki istediği olmadan beni bırakmayacağını biliyordum.

Acı HayatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin