Tarumar 1

36 6 2
                                    

Kasım 1997
Ankara

"Didem Özdemir'in bebeğini kaçıracaksın." Duyduklarımın zihnimin oyunu olması için elimden geleni yapardım. Ama değildi her şey gerçekti. Şu an masum bebeğin başında duruyordum. Onun hayatını çalacaktım. Söz konusu annem olmazsa asla yapmayacağım şeyi yapacaktım. O gün önce böyle bir şeyi kabul etmeyeceğimi söylemiştim ama bana izlettiği videodan sonra kabul etmiştim. Bana, anneme yaptıkları işkenceyi izletmişlerdi.
Telefonuma gelen mesaj sesi ile düşüncelerimi noktaladım.

"Git Didem Özdemir'e, bebeğinin öldüğünü söyle. Yanlış bir şey yaparsan annen ölür." İçimden ağlamak geldi. Yapmak zorundaydım. Sustum. Yenidoğan ünitesinden çıktım. Didem Hanım'ın odasına doğru ilerledim. Odaya girdim. Didem Hanım'ın siyah saçları yatağa dökülmüştü. Salık bıraktığım kızıl saçlarım gözümün önüne gelmişti. Geriye doğru attım.

"Sakin olun Didem Hanım," dedim. Benden tarafa döndü. Siyah gözleri mavi gözlerime umutla baktı.

"Selda'm nerede, o iyi mi?" diye sordu. 'Öldü' diyecektim. Bebeği yaşamasına rağmen öldüğünü söyleyecektim.

"Öldü." Sesim bana bile yabancı gelmişti. İçimde yangınlar kopmasına rağmen dıştan hiçbir duygu belirtisi göstermemiştim. Didem Hanım başını iki yana sallamaya başladı.

"Yalan söylüyorsun Selda, beni bırakmaz," diye bağırdı. Gözlerim doldu ağlamamak için kendimi zor tuttum.

"Üzgünüm ama bebek doğumda öldü." Didem Hanım birden bayıldı. Deniz Bey'in dediğine göre Didem Hanım'da korkuya bağlı baygınlık varmış. Deniz Bey, Didem Hanım'a doğum yaptıran Doktor'du.

"Üzgünüm ama bunu yapmak zorundaydım," dedim beni duymayacağını bilmeme rağmen. Odadan çıktım etrafıma baktım. Hızlı adımlarla hemşire odasına ilerledim. Üzerimi değiştirdim. Kırmızı montumu giyinip yeni doğan ünitesine gittim. Bebeği kucağıma aldım. Bileğindeki bilekliği çıkarıp montumun cebine koydum.

"Üzgünüm seni, annenden ayrılmak zorundayım," diye fısıldadım. O an gözlerini açtı. Deniz mavisi gözleri etrafa merakla bakıyordu. Gözümden bir damla yaş aktı.

"Şimdi seni bu hastaneden çıkarmam gerek" dedim. Onu bir şekilde buradan çıkarmam gerekti. Her şey annem içindi ama önce yapmam gereken bir şey vardı. Bebeği masanın üzerine koydum. Üzerine beyaz bir örtü örttüm.

"Beni burada bekle," dedim. Sanki bir yere gidebilecekmiş gibi. Hızla odadan çıktım. Önüme ilk çıkan meslektaşımın kolundan tuttum.

"Sıla, benim hemen gitmem gerek,' dedim. Yüzümde nasıl bir ifade varsa endişelendi. Siyah saçlarını at kuyruğu yapmıştı. Menekşe gözleri gözlerimin içine endişe ile bakıyordu.

"Eylem iyi misin sen?" diye sordu. Gözümün önüne gelen kızıl saçlarımı geriye doğru attım.  İyi filan değildim ama bunu ne Sıla'ya, ne de bir başkasına söyleyebilirdim.

"Yanından bile geçmiyorum. Annem kalp krizi geçirmiş hastaneye kaldırılmış. Benim oraya gitmem gerek," dedim. Sıla üzgün gözlerle gözlerimin içine baktı. Kolumdan tuttu.

"Sen git ben, Başhekim'e durumu anlatırırım," dedi. Sıla'nın gözlerinin içine minnetle baktım. Artık kimse fark etmeden hastaneden ayrılmam gerekiyordu. Odaya geri girdim. Dolaptan siyah bir şal aldım. Saçlarımı topuz yapıp şalı başıma örttüm. Yüzüm görünmesin diye maske ile gizledim.

Bebeği kucağıma alıp odadan çıktım dikkat çekmemek için yavaş adımlarla hastaneden çıktım. Hastanenin yakınındaki kafeye geldim. İçeriye girince etrafıma baktım. Metruk binadaki adamın, telefonda gösterdiği adama bakındım. Adamı görünce yanına ilerledim. Zümrüt yeşili gözleri öfke ile bakıyordu.

"Neden bu kadar geç kaldın?" dedi. Sesi buz gibi çıkmıştı.

"Üzgünüm kimseye yakalanamazdım," dedim. Adam otuzlu yaşlarında, yeşil gözlü, siyah saçlı nereden baksan iş adamı gibi duran adamı incelemeye başladım. Adam sanki 'bana yaklaşmayın ben tehlikeliyim' der gibi gözlerimin içine bakıyordu.
Bebeği, adama verdim.

"Şimdi kaybol," dedi.

"Ama annem," diye söze başladığım an aslan gibi kükremesi bir oldu. Yerimde sıçradım.

"Kaybol!" Başımı salladım. Annem iki gündür bu canavarın elindeydi. Onu kızdırmalıydım. Didem Hanım'ın erken doğum yapması da bu adamın planıydı. Her şeyi biliyordum ama konuşamıyordum.

"Bebeğim," diye bağıran kadının sesi aklımdan gitmiyordu.

"Gerekeni yap, annene kavuş. " diye bağıran adamın ne demek istediğini biliyordum. 

Hastaneye geri döndüm. Önce morga girdim. Doğumda ölen bebeğin bilekliğini alıp Didem Hanım'ın bilekliğini taktım. Morgtan çıktım. Etrafıma baktım.
Yeni doğan ünitesine girdim. Doğum yapan ölen kadının, bebeğine baktım. Ölen bebeğin bilekliğini, bu bebeğe taktım. Öğrendiğime göre doğum yaparken ölen kadının hiç kimsesi yokmuş. Bu bebeği kimse sormazdı. Bir günde üç ailenin hayatını değiştirbilmiştim. Pişmandım ama başka çarem yoktu. Kimsesiz kalan bebeğe, anne ve baba, ölen çocuklarından bir haber olan anne ve babaya da bir evlat vermiştim. Bir anne ve babayı da evlatsız bırakmıştım.

"Sende kimsin, burada ne yapıyorsun?" Duyduğum ses ile yerimde sıçradım. Korku zehirli sarmaşık gibi bedenimi ele geçirdi.

Acı HayatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin