Tarumar 2

38 7 6
                                    

Kasım 1997
Ankara
Korku baş gösterdiğinde karabasanların basması misali nefessiz kalırdı insanoğlu. En azından şu an kendimi böyle hissediyordum. Yüzümdeki maskeyi yukarıya çektim. Sıla tam karşıma geçti. Derin derin nefes almaya başladım. Kalbim göğüs kafesimden çıkacak gibiydi.

"Buraya girmek yasak," dedi. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Bir şeyler yapmalıydım. Bende aklıma gelen ilk yalanı söyledim.

"Ben bebeğimi görmeye geldim." Sesim ağzımda ki maskeden dolayı boğuk çıkmıştı.

"Lütfen çıkın buraya görevli hemşirelerden başka kimse giremez," dedi. Derin bir nefes alıp verdikten sonra başımı sallayıp hemen çıktım. O adamın, benden istediklerini yapmıştım. Şimdi buradan hemen çıkmam lazımdı. Hızlı adımlarla çıkışa doğru ilerledim.  Başım yerde olduğu için önümü göremiyordum. Birden bir şeye çarptım. Tam yere düşeceğim sıra belimden tutuldum.

"Kusura bakma," dedi davudi ses. Başımı usulca kaldırıp beni düşmekten kurtaran adamın kahverengi gözlerine baktım. Sarı saçları alnına dökülmüştü. Elimi kirli sakallarına götürmemek için kendim ile savaştım.

"Özür dilerim. Ben önüme bakmıyordum," dedim. Sesim titremişti. Kalbimin de yerinden çıkacak gibi atması cabasıydı. Ne olmuştu bana birden bire? Adam, beni bırakıp danışmana doğru gitti. Arkasından arpacı kumrusu gibi bakakaldım.

Başımdaki şal açılmıştı. Kimse fark etmeden şalı başıma örttüm. Etrafıma baktığımda herkesin kendi halinde olduğunu gördüm. Gözlerimin hedefi bir kez daha o adam oldu. Endişeli bir şekilde sekretere bir şeyler söylüyordu. Elimi kalbime götürdüm. Deli gibi çarpıyordu kalbim.
Hastanede fazla oyalanmadan çıktım koşmaya başladım. Aklımın bir köşesinde hayatını çaldığım insanlar vardı, bir köşesinde ise hastanede çarptığım o adam vardı. Telefonuma gelen mesaj ile düşüncelerimi noktaladım. Koşmayı bıraktım. Ellerimi dizlerime götürdüm. Derin derin nefesler aldım.

"Anneni görebilirsin eve git annenle ilgilen. Yarın da iş başı yap eğer yakalanırsan sonuçlarına katlanırsın." Annemin kalp krizi geçirdiğini söylemiştim. Hemen iş başı yaparsam dikkat çekmez miydim? Belki de amaçları beni yakalatmaktı. Bunları düşünmeyi sonraya bıraktım. Tekrar koşmaya başladım.

Eve geldiğimde alacaklı gibi kapıyı çalmaya başladım. Kapıyı Handan açtı yüzü gülüyordu. Eve girdim. Babam salondaydı hemen yanı başında da annem vardı. Başımı tavana kaldırdım. Annem buradaydı. Annemin yanına gittim uyuyordu. Yüzünde yaralar vardı. Allah'ın hiç acımamıştı. Gözümden bir damla yaş aktı. Annemi kurtarmıştım ama o insanların hayatını heba etmiştim. Kim bilir Didem Hanım ne haldeydi? Evladı yaşarken, öldüğünü zannediyordu. Bunları ben yapmıştım.

"Eylem neden erken geldin?" Babama baktım. Bu yaşına kadar hiç yalan söylemeyen ben bir günde pinokyoyu geçmişti.

"Beni tanımadığım bir numara arayıp annemin evde olduğunu durumunun stabil olduğunu söyledi. Bende eve geldim." Babam söylediğim yalanı anlamamış gibiydi. Annemin baş ucuna oturdum. Elini tuttum. Olur da gerçekler bir gün ortaya çıkarsa beni affetmeyeceğini biliyordum. Başka bir  çarem yoktu. Beni bu dünyaya getiren kadını ölüme terkedemezdim.

Ertesi gün

Hastanede ruh gibi dolaşıyordum. Gece hiç uyuyamamıştım. Ne zaman uykuya dalsam Didem Hanım ve bebeğini gördüm. Bende en sonunda uyumamaya karar verdim. Didem Hanım'ın kaldığı odaya doğru ilerledim. Odaya girdiğimde boş olduğunu gördüm.
Sıla önüme çıkınca ona sormaya karar verdim.

"Sıla, Didem Hanım nerede?" diye sordum.

"Eylem sen orada kalan hastanın adını nereden biliyorsun?" diye sordu. Kendimi ele vermek için elimden geleni yapıyordum resmen. Yalan yalanı doğardı.

"Didem Hanım, bir arkadaşımın annesi oluyor," dedim. Kaşları şüphe ile havaya kalktı. Tabi hangi insan, arkadaşının annesine Hanım diye seslenir ki?

"Hastanede olduğumuz için Hanım diye sesleniyorum."

"Eylem, Didem Hanım'ın bir çocuğu var o da dün doğumda ölmüş. Şimdi eşi ile birlikte morgda bebeği teşhiş  ediyorlar." Hay aksi bunu bilmiyordum.

"Sanırım ben yanlış odaya geldim. Ben işimin başına dönsem iyi olacak." Sıla bir şey diyecekti ama dinlemeden yanından kaçar gibi gittim.

Morga doğru ilerledim. Yavaşça içeriye girdim. Soğukluk içime kadar işledi. Dün çarptığım adamı görünce kalbim deli gibi çarpmaya başladı. Sarı saçları darmadağın olmuştu. Kahverengi gözleri içine geçmişti. Didem Hanım'ın da ondan farkı yoktu. Siyah saçları dağılmıştı. Siyah gözleri kan kırmızısıydı. Bebeğin bileğindeki bilekliğe baktı.

"Hayır, hayır Selda'm olamazsın sen," diye bağırdı. Elimi ağzıma kapattım. Ben yapmıştım, onların bu derece acı çekmesinin sebebi bendim.

"Engin bir şey yap hissediyorum bu bebek, benim Selda'm değil, Selda'm annesini bırakmaz," diye bağırıyordu. Daha sonra kalbimi çarptıran adamın kucağına bayıldı. Anladım ki bu adam, onun kocasıydı. Hızla arkamı dönüp morgtan çıktım. Gözlerimden akan yaşlar yol çiziyordu yanaklarımda.

Ben bir canavartım. Küçücük bebeği ailesinden koparan vicdansızın tekiydim. O kadının çaresiz çırpınışları gözümün önünden gitmiyordu. Birine çarptım başımı kaldırdığımda hastanenin başhekimi Deniz Bey ile göz göze geldim. Didem Hanım'ın doğumunu o yaptırmıştı. Mavi gözleri, mavi gözlerimin içine nefretle bakıyordu. Siyah düz saçları alnına dökülmüştü.

"Duyuyor musun, o kadını bu hale sen getirdin. Seni dün hastanede gördüm. O bebeği, kaçırdın üstüne üstlük bebeğin öldüğünü söyledin." Tarumar olmuş kalbim duyduklarımdan sonra atmayı bıraktı. Deniz Bey her şeyi biliyordu.

"Başka çarem yoktu. Lütfen kimseye bir şey anlatmayın."

"Tek bir şartla susarım," dedi. Gülümsedim buruk bir gülümsemeydi.

"Şartınız ne?" diye sordum bir umutla.

"Zamanı gelince söyleyeceğim."

"Kabul," dedim. Bütün bunları annem için yapmışken, onu bir kez daha kaybedemezdim. Benden ne isterse sorgusuz sualsiz yerine getirecektim.

"Şimdi işinin başına dön Eylem," dedi. Başımı aşağıya yukarıya salladım.

Çıkmaz sokağa girmiştim. Kurtulmak için çırpındıkça bataklığa batıyordum. Ölüm bile benim için kaçınılmaz olurdu. Ben içinden çıkılmaz bir günah işlemiştim.

Acı HayatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin