gözlerimi açtım ve pencereden gelen soğuk havanın bedenimi gıdıklamasına izin verdim. Hava soğuktu ve ben herzaman soğuk havayı yaz aylarına tercih ederdim. Henüz daha küçük bir kızken yaz ayları kapımızı çaldığında, ben geceleri terli uyandığımdada bunun farkındaydım. Ben kesinlikle kış mevsimi için vardım. Zaten soğuk bir kış gününde doğmuştum.
Istanbulda hava soğuk olduğunda insanların yüzleri herzaman asık ve katlanılmaz geliyordu bana. Aslında salgından bu yana sokakta çok fazla insan olmuyordu ama yavaş yavaş herşey eski düzenine dönüyordu. Fazla kilolarına önem vermeyenler için bu salgın "zaten elinde sonunda ölecektik" avutmalarıyla geçiyordu ve öyle yada böyle insanlar alışmıştı. Genç kızlar, yavaş yavaş artan kilolarıyla bile güzel olmanın bir yolunu bulmuştu.
insanoğlunun en büyük özelliklerinden birinin "alışmak" olduğunu bir kez daha hatırlattı bana bu yeni dünya..yeni istanbul..
yinede "mükemmellik" kavramı şuan bulunduğumuz dünyada gerçekleşemiyordu. Bu fazla ve her sene artan kilolardanmıydı? Hayır kesinlikle değildi. Bunu böyle yapan insanlardı ve ne kadar alışsalarda bu halleriyle resim çekinmekten, kendilerini göstermekten fazlasıyla çekiniyorlardı. Suratı asık milyonlarca insan..
Burdan da bir çok insanın "mükemmelliyetçi" olduğu kanısına varıyorduk. Onlar için mutluluk tamamen mükemmel olmaktan geçiyordu. Babam eğer hayatta olsaydı şuanki dünyadan nefret ederdi diye düşündüm bir an. O mükemmelliyetçiydi; ahengi, kusursuzluğu severdi; gençliği, diriliği, eksiksizliği...
yaşlı suratlara, hasta bedenlere, bozuk morallere, aksanlı dillere...Tahammül edemezdi...
Babamın bu mükemmelliyetçiliği beni küçükken bale, piano, Diksiyon, sahne ve zarafet gibi bir çok sanatla, müzikle ilgili kurslara sevk etmişti. Ben bir oyuncuydum ve bana verilen rolümü en iyi şekilde oynadığımdada "iyi evlat" oluyordum. Her sene en ünlü moda Tasarımcılarının modeli oluyor, moda haftalarında en iyisi olmaya gayret ediyordum, oluyordum da..Böylece babamın severek koyduğu "Mira" ve annemin Rus soyadı "Velyemirov" neredeyse tüm dünyada duyulmuştu...Henüz ufak yaşta başlayan kariyerim, salgının ardından bitmesi ile annem finansal konuda sıkışmış, babam ise bu anları göremeden 3 sene önceden vefat etmişti.
Ve şimdide eski kariyerimi satırlara döküyor, yazarlık yolunda ilk adımlarımı atıyordum. Salgına geç yakalandığımdan kilom normal sayılırdı ama sonuçta her sene yemesem bile gereğinden fazla artacaktı..Tek umudum yazdığım yazılardan insanların böylede mutlu olabileceklerini anlamlarıydı. Hayat bitmemişti..Hala istanbul boğazını seyredip, çayınızı yudumlayabiliyordunuz, hala nefes alabiliyor, ve bunun için şükür edebiliyordunuz...
Ben Mira Velyemirov'dum ve ben bunu insanlara göstermek için elimden ne geliyorsa yapacaktım.