Özgür Kent Aynasar'a Giriş

181 0 0
                                    


     Limana yanaşmaya devam eden büyük yük gemisinin içinde bekleyen genç adam, uzun dalgakıranın köşelerine yapılmış olan devasa heykelleri seyretmekten kendisini alamıyordu. Büyük kaya parçalarının sahilden ileriye doğru dizilmesi, üzerlerinin düz kaya ve tuğlalarla şekillendirmesi ile yapılmış bu dalgakıranın sahile paralel bir şekilde doksan derece dönmesi, sahili bir L harfi gibi kapatması ve tam bu iki parçasının birleşme noktasında, birbirlerine yaklaşık on ya da on beş kol uzunluğu boşluk sonrası büyükçe ve yüksekçe olacak şekilde yan yana simetrik bir şekilde konulmuş üç yuvarlak ayak üstüne belki de bir gözetleme kulesi yüksekliğinde yapılmış, ön sol ayağı hafif kırılmış şekilde havada bekleyen bir heybetli küheylan üzerinde bir eli atın yularını tutarken diğer eli bir kılıç tutar şekilde havada ileriyi işaret eden bir süvari heykeliydi bu, kuvvetli ve sağlam bir metal alaşımından yapılmıştı ve özenli bir şekilde boyanmıştı. Küheylan beyaza, altın gibi konulmuş koşum takımı güneş görünce parlayacak şekilde rengarenk boyanmış, üzerindeki süvariyi taşımaktan gurur duyarcasına başı dik ve ileride duracak şekilde yapılmıştı. Süvari ise gümrah ve parlak desenli, üzerinde zehirli güller açmış ya da bir büyücü tarafından büyü yapılmış ve kutsanmış gibi duran zırhı ile uzun saçlarını saklamaya yetmeyecek şekilde takılmış miğferi, miğferin üzerinde sağ ve sol tarafında narince yerleştirilmiş, adeta rüzgarın etkisi ile geriye doğru yatmış kartal kanatları -ki bunların üst kısımları kahverengi ve uç kısımları beyaz ve de görkemli idi- parlayan kılıcı ve yeşil gözleri ile denizlere meydan okuyormuş gibiydi.

     Ve limanın yaklaşık bir mil ilerisinde bu dalgakıran ve heykelin aynısı yapılmış, oldukça büyük bir alan bu dalgakıranlar ile çevrilerek yük gemilerini, savaş gemilerini ticaret gemileri, balıkçı tekneleri ve başka çeşitlerde deniz taşıtlarını barındıracak sakin ve güvenli bir sığınak inşa edilmişti. Bu liman, Özgür Kentler'in kıyı boyunca dizilenleri arasında ilki olan ve uzun, yüksek, aşması zor surlarıyla çok iyi korunan Aynasar'ın deniz tarafından girişini oluşturuyordu.

     Ticaret gemileri ile tüccarlar uzun yolculuklar sonrası uzak kolonilerinden, çeşit çeşit baharatlar, fil dişleri, değişik desen ve renklerde hayvanların kürkleri, değerli taşlar ve mücevherat gibi daha çok zengin kişilerin ilgisini çeken mallarını önce bu kente getirir, satabildiklerini satar ve bu kentin surları dışında kalan büyük çayırların kalbinde kurulmuş tarlalarda yetiştirilen olgun tahıl ürünlerini, sebzeleri ve meyveleri buradan alarak diğer kentlere veya liman şehirlerine götürmek için gemilerinin depolarını doldurur, kısa bekleyişler sonrası tekrar yola çıkarlardı.

     Sahilin dalgakıranlar dışında kalan kısmında sahili uzunca miktar işgal eden ve içeriye, surların sahil tarafından dibine doğru uzanan kısımlarında balıkçı barınakları, yoksul halkın derme çatma evlerinden, devrilmemek için birbirine yaslanmış eski ve köhne binalardan ve dar yollardan oluşan mahalleler ve ufak tefek ama onlarca bostan da vardı. Balıkçılar, irili ufaklı tekne ve sandalları ile sabahın erken saatlerinde, çokça güneş doğmadan evvel denize açılır, kimileri yalnız başına veya kimileri de büyükçe teknelerde tayfalar halinde avlanır, daha taze olan balıkları, ahtapot ve mürekkep balıklarını, güç verdiğine inanılan köpek balıklarını, ıstakoz ve yengeçleri ve denizden toplanacak ne kadar tüketilmeye uygun canlı varsa onları satmak için hemen limanın yakın bir yerine kurulan günlük pazara getirir, onlara birer alıcı bulabilmek için uğraşırlardı. Bostanlarda çalışanlar da, diğer herkes gibi erken saatlerde kalkar, toprakla uğraşmaktan ve güneşin alnında uzun zaman kalmaktan dolayı yanmış ve kararmış yüzlerindeki yorgunluğu, sattıkları meyve veya sebzelerin karşılığı olacak birkaç demir parayla mutluluğa çevirmek için akşama kadar buralarda ve pazarda vakitlerini geçirirlerdi. Bu pazarın merkezi, hem limana demirlemiş ticaret gemileri için, hem de şehrin ahalisi ve daha çok saray halkı ile zenginlerine satmak için meyve, sebze, kıyafet, kumaş, et, tahıl, hayvan, el yapımı eşya gibi ürünleri ve ticaret gemilerinin getirdiği diğer egzotik eşyaları satmaya çalışanların tezgahlarından oluşurken dış kısımları da ürünlerin çokça ezik, çürük yada hasarlı olanlarını satmak için gelmiş ayak takımından oluşan satıcıların tezgahlarını barındırırdı. Sıcaktan ve kuşların pisliklerinden müşterilerini korumak isteyen satıcılar tezgahlarının üzerlerini kalın ve sağlam kumaşlarla korumaya alırken, bu korumalıklar pazarın dış tarafına doğru incelmeye, solmaya ve eskimeye başlar, yer yer yırtıklar ve yamalarla dolu bir hal alana ve incelemekten ve eskimekten neredeyse yok olmuş bir hale bürünene kadar dışarılara doğru uzanırdı. Seyyar satıcıların el arabalarında satılan ürünler güneşten korunamadıklarından olsa gerek, kısa zamanda bozulmaya ve renklerini kaybetmeye başlar, bu sebeple hem ürünlerini güneşten korumak ve hem de daha çok alıcıyla buluşmak isteyen satıcılar; pazarın içlerine doğru arabalarını sürmeye hazırlanırlardı.

Göğün MuhafızlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin