Yıllar sonra izlediğim dizide kızın annesine sarılırken annesine sevgi dolu bakışları getirdi benim "anneme" nefret dolu bakışlarımı.
Ben doğmadan önce anasınıfı öğretmeni olan annem, ben bir yaşına geldiğinde babamla ayrılmışlar. Babamın dediğine göre annem tarafından istenmeyen bir çocuk olduğum için doğar doğmaz onun tarafından terk edilmişim. Halalarım ve babaannem beni 3 yaşına gelene kadar doktor olan babama yük olmayayım diye büyütmüşler. Babam ve ailesi yıllarca annemle konuşmamışlar. Üçüncü yaşım bitip dörde girerken babaannem vefat etmiş. Halalarım çalıştığı için anasınıfına vermek zorunda kalmışlar.
En büyük halam çalıştığı işinden izin alarak beni anaokuluna yazdırmaya götürmüş. Halam müdürle konuşup kaydımı yaptırıp işine gitmiş. Elime küçük bir sırt çantası, üzerimde tatlı pembe bir elbiseyle sınıfımın kapısına stajyer öğretmenle kalakalmışım. Sınıfa ilk girdiğim anları elbette hatırlamıyorum. Dört yaşındaki bir çocuk nasıl hatırlayabilir ki?
İlk geldiğim andan altı yaşıma kadar olan süreyi kreşimizin hizmetlisi Selma teyze anlatırdı hep bana bir yıl önce vefatına kadar. Ne zaman ziyaretine gitsem bir halimi anlatır anılarımı yoklardı. En son sınıf öğretmenimin kucağında uyuyuşumu anlatmıştı:
- Güzel kızım benim. Temizliği bitirmiştim. Sınıflar boşalmış bir tek senin sınıfında bir iki öğrenci kalmıştı. Sınıfına bir girdim ki sen öğretmenin kucağında uyumuşsun öğretmenin de sana bir şeyler anlatıyor. Öğretmenin Pınar hanımın yanına gittim. Ne güzel uyuyor dimi tam bir melek gibi dedim oda sana baktı saçını okşadı evet dedi evet tam bir melek gibi...
Selma teyze halalarımın babamın durumumu sormaya gelmediğini yalnızca okul müdürünün halamın arkadaşı olduğu için telefonla durumumu öğrendiğini söylerdi. Birde yanından hiç ayrılmadığım öğretmenimi.
Evet hiç ayrılmadığım öğretmenim. Sarı saçları omuzlarına özenle yerleştirilmiş, masmavi deniz gözleri hep gülen, becerikli, sevecen, güzeller güzeli öğretmenim. Pınar öğretmen. Ben uyurken saatlerce bana masal anlatan, bıkmadan usanmadan her gün saçlarımı ören, hastalandığımda ilaçlarımı saatinde içirip sınıfta arkadaşlarımla ilgilendikten sonra beni uyutan, düştüğümde kafamı ne zaman kaldırsam yanımda olan öğretmenim.
Kendimi bildiğimden beri annemi şehir dışında yaşayan bir kadın olarak tanıtılar. O güne kadar bu tanıtmanın iyi olduğunu beni bırakıp giden bir kadının annem olmasının en azından şehrimden uzak olarak beni rahatlatacağını düşündüm. Arkadaşlarım okula anneleriyle geliyordu. İçim o kadar sızlıyor o kadar acıyordu ki. Anne sevgisi kadar baba sevgisinden de mahrum kaldım. Anasınıfında yaptığım boyamayı akşam babama göstereceğim vakti bile olmuyordu babamın. Doktordu çünkü hastalarına sevgisini ilgisini veren ama kızının bir etkinliğine bakmaya vakti olmayan bir doktor.
Babamdan bile görmediğim sevginin açıklığını öğretmenim kapatıyordu. Yeri geldi bıyık taktı karnına yastık koydu yaşlı huysuz baba oldu yeri geldi eline çantasını aldı dimdik yürüdü çalışan bir baba oldu ama en önemlisi her babalık oyununun sonunda eve gelen babada beni gelip öptü nasıl olduğumu sordu. Olması gerekeni ama benim yaşamadığım duyguyu yaşattı bana kadın haliyle. Her şeyi bana öğretmenim yaşattı. Saçımı okşadı mesela gözlerimin içe baktı en derine beni dinledi benimle oyunlar oynadı beni anlamaya çalıştı. Bahçede yakar top oynarken top canımı acıtmasın diye bana atmadı hiç mesela uyurken masal bitse bile ara vermeden diğerine geçti. Yemek yerken doymadığımı bakışlarımdan anlayıp ikinci tabağı koydu önüme. Bana gösterdiği ilgiyi diğer öğretmen arkadaşları ve sınıf arkadaşlarım anlamasın diye onların yanında biraz sert öğretmen onlar yokken yumuşak kalbini bana veren öğretmen oldu.
Evimizin yanında papatya bahçesi vardı. Okula giderken mutlaka bir demet götürür, hep koyduğu vazoya koyacak mı diye beklerdim. Her seferinde özenle koyardı çiçekleri vazoya.
Peki bir çocuğa bu kadar sevgiyi annesinden başka kim verebilirdi ki?
Öğretmen kimliğindeki annesi. Evet hayran olduğum öğretmenim annemmiş benim. Söyledikleri gibi yurtdışında yaşamıyormuş evimize yarım saat uzaklıktaki bir anaokulunda öğretmenlik yapıyormuş. En başında müdürle konuşup halamla konuşmasını benim o anaokuluna gitmemi sağlatmış. Anaokulundan mezun olup 1.sınıfa başlayacağımızın son günün karnelerimizi verirken karnemin içine bir adres ve numara bırakmış. Aradan yıllar geçti ben annesizliğin burukluğuyla lise son sınıfa kadar geldim. Lise sonda okulumuzun geçmiş yıllardaki karnelerimizi istemesi üzerine anasınıfı karnemi buldum tozlu raflarda o anki özlemle sırt çantamı alıp yazan adrese gittim derme çatma bir ev vardı gittiğim adreste. Yanlış adres olacağından şüphelenerek içinde yazan numarayı aradım. Kulağımın aşina olduğu ses açtı telefonu tek cümleyle karşındaki evin kapısını aralara dedi. Araladım. İçeriye girdiğimde pembe elbisemden en sevdiğim lastik tokama ponponlu çoraplarımdan kullandığım çantaya kadar bütün çocukluğum vardı ve birde boylu boyunca mektuplar.
O güzel kadın yaşlanmış yataktan kalkamayan bir nine olmuştu. Anasınıfında ilk göz göze gelişimizi birde evinde kapıyı açtığımda beni görünce ikimizin de gözünden akan yaşı hiç unutmuyorum. Bütün gerçekleri o gün anlattı bana 18 yaşındaki bir kızın yılarca idolü gördüğü insan yıllar sonra ben senin annenim dedi. Hayranlıkla baktığım kadına artık nefretle bakıyordum o derme çatma evde. 12 yıldır saçıma dokunmadığı, düştüğümde yanımda olmadığı, oynadığım yakar toplarda topun canımı acıtmasana, ilaçlarımı tek içmeme izin verdiği için nefret doldu o bakışlar. Yıllar sonra nasıl ben senin annenim diyebildi bana?
Ben yıllarca annesizliğin acısını, özlemini çekerken nasıl bana annenim dedi? Neden bunca yıl çıkmadı karşıma?
Yıllar önce ben bir yaşındayken babamı başka biriyle aldatmış. Babam ayrılırken bana yaklaşırsa ona zarar vereceğini söylemiş. Tek çaresi anasınıfında öğretmenim olarak hayatıma girmekmiş. Mezun olacağım gün karşıma geçip söyleyememiş ben senin annenim diye. Yıllarca karnemdeki adrese yanına gelmemi beklemiş. Tek isteği kemoterapisi bitmeden yanına gelip son kez de olsa onu görmemmiş. Ben mezun olduktan sonra bırakmış mesleğini. Biraz kalan birikimiyle geçinmeye çalışmış. Tedavi süresinde de bitmiş parası. Bu evde beni sadece benim gelmemi ölmeden son kez görmeyi beklemiş...
Çaresizce, umutla beklemiş.
Ben geldim anne kızın geldi. Son kez gördüğünde bana yıllardır neden beni aramadığını anlatmak için mi bekledin o kadar? Kalk hadi Pınar hocam kalk. Toprağın altında üşürsün sen. Kızını üzme kalk bana ilaçlarımı içir bak saçlarım dağınık kalk ör okşa saçlarımı. Anneme özlemimi toprağa sarılarak mı yatıştıracağım? Çok kızgınım sana ama bir o kadar da hasretim. Sen özlemedin mi kızını Pınar Hoca. Ben annemi çok özledim kalk da sarılayım sana doya doya...