Bölüm şarkısı - Sıla ~ Saki
______________________________________
Kurumuş bir ilkbaharın sondan bir önce ki yaprağıydın oysa ki ağaçlar sonbaharda çıkarırdı kıyafetlerini gerçeklikle çırılçıplak kalakalmak için, Sen gerçeklerin üstüne örtülen acıya sızan yalandın, yanıltan en çokta yandıran...
Hava sonbaharın etkisinden çıkamamıştı. Hâlâ yerde sararmış yaşlanmış, yükseklerden yorulmuş yapraklar, açmayı unutmuş belki de tüm acıları tomurcukken görüp açmaktan vazgeçen güneşe gülümseyen solmuş çiçekler ve bir adet şehrin viran sokaklarında biçare yürüyen gülüşü yüzünde solmuş bir daha gelmemiş kadındım. Aslında istesem gelirdi yerine lakin artık gülümsememe mâna katacak nedenleri yitirmiştim. Kafamda çıkarmayı asla sevmediğim siyahın üstüne dökülmüş mavi asfalt berem her şeyimdi. Bunu babam var iken onun ile geçirdiğim son doğum günümde almıştı. Benliğimi yansıtıyordu maviyim ama siyah daha önce varmış bende yer bulamayan maviliğim siyaha asfalt olmuş, gözlerim yeşilin en ızdırap verici tonuna bürünmüştü. Tenim bir kuru buz misali donuk ve renksiz beyazdı, dudaklarıma küçükken yediğim vişneler dökülmüş gibiydi, saçlarım her şeye hatta hayata tezat gece karasıydı onları kulağımın biraz aşağısında kestirmiştim. Aslında babam yanımdan yok olmadan önce saçlarıma özen gösterir, onları kestirmeme izin vermezdi. Bir kadının saçlarına şiir yazılması gerektiğini düşünürdü. Ama ben o dizelerin harflerini kurban edip mısraları öldürmüştüm, ben şiir saçlı bir kadın olmak istemiyordum. Artık benim şiirime kan mürekkep damlatmışlardı artık kirli bir siyahtı...
Aklıma annem geldi çok güzel kadındı. Artık o da yanımda yok ama biliyorum ki beni bekliyorlar. Onlara kırgınım çünkü çok erkendi her şey için ve çok habersiz ansızındı. Bundan hiç sevmem ansızın gidişleri. Babam annemin saçlarına şiir yazmak isterdi lakin hep mürekkep yetmez onun saçlarının bir telini anlatmaya derdi. Annemin saçları benim aksime sarıydı gözleri de gökyüzüne yenik düşmüş deniz misaliydi dudaklarından burnuna bir cümlenin en can alıcı noktası gibiydi. Noktası dedim ama keşke virgülü olsaydı çünkü virgüllerin devamı hep gelir oysa ki noktalar pek meraklıdır bitirmeye bitirdi de...
Karşı kaldırıma doğru gözlerim ağır ağır kaldırdım ve gördüğüm minik bir bedenle küçük çaplı bir afallama yaşadım. Önce etrafıma baktım kimse var mı diye neyse ki yoktu. Kimseler hiç olmamışlardı ama neyse minik kedinin yanına doğru yürümeye başladım. Bu soğukta tir tir titriyordu üşümüş bedeni, bir rüzgâr esse adeta yıkılacak gibiydi. Üzerimde ki kalın kışlık siyah montu çıkarıp kedinin üzerine örttüm. Sonra ağacın arkasından birkaç miyavlama daha duydum. Sonra biraz uzaklaştım ki onlar da gelsin diye daha sonra onları da bir güzel örtüp ileride ki markete girdim. İçeride hoş bir lavanta kokusu vardı. Ciğerlerime nüfuz etmesine izin verdim, bu sırada bana gülümseyerek bakan Nazım amcaya samimiyetten ve içtenlikten uzak soğuk bir gülümseme gönderdim.
'Günaydın güzel kızım nasılsın inşallah daha iyi misin?'.
Yüzümde ki sahte gülümseme yerini acı, hemde zehirli bir acı içeren yakıcı bir tebessüme bıraktı. Bugün gerçekten gün aymış mıydı? Bana neden hep fırtınalı karanlık sisle ve kaybolmuş gibi bir his naklediyordu. Bu düşünceleri bir rafa kaldırıp yüzümü Nazım amcaya çevirdim.
'Ayıyor gün Nazım Amca hep aydı zaten bugün de doğmasa güneş aymasa gün hatrı kalırdı, şükür çok iyiyim -yalan - sen nasılsın inşallah? '.
Yüzünde sıcak ve samimi gülümsemesiyle
'Şükür kızım bugün de Ayşemle nefes alıyoruz, karnımız doyuyor onun gözlerine bugünde bakabiliyorum doya doya daha ne isterim rabbimden.'

ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN SORGUSUZ İNFAZINDAN DOĞAN GÜNEŞ
Teen FictionSeni seviyorum demedim çünkü herkes sever ben sana Karanfil verdim herkese Karanfil verilmezdi... Sen hiçkimsenin herkesi olmuşsun yanık etmişsin herkesden geriye kalan ise yanmış bir kadının eline tutuşturulmuş yanık 7 karanfilmiş...