Chapter1

12.3K 455 247
                                    

*

Bugün okulda düzenlenen bir etkinlik sebebiyle oldukça kalabalık bir gündü. Dolayısıyla bu kalabalık okulun içinde bulunan kafelere, en çok da çalıştığım kahve dükkanına yansımıştı. Sürekli içeri birileri giriyordu. Gelen siparişleri hazırlamak için ben ve çalışma arkadaşlarım oldukça yoğun bir efor sarf ediyorduk. Kasada sürekli insanlara gülüp onlardan sipariş almak yeterince yorucu değilmiş gibi, bir de buna eklenen o kuru gürültü düşüp bayılmama neden olacak diye korkuyordum. Ola ki böyle bir şey olsa, bu yoğunlukta bana bir yardım eli zor bulunurdu.

Siparişlerin ardı arkası kesilmezken bir sonraki müşteriye hoş geldinizle başlayan ritüelimi gerçekleştirdim.

"Ben bir misto istiyorum ve yanında browni alabilir miyim?"

"Adınız nedir ve başka bir isteğiniz var mı?" gülümseyerek müşterime döndüğümde, karşımdaki adamın yakışıklılığı şöyle bir derin nefes almama neden olmuştu. Ancak hala sorduğum sorulara yanıt bekliyordum, çünkü elinde tuttuğu karta dalmıştı; ama hızlı olması gerekiyordu, peşine sipariş vermek için bekleyen bir sürü kişi vardı.

"Pardon, adınız demiştim ama."

"Üzgünüm, dalmışım. Adım Jeongguk."

"Önemli değil, Jeongguk bey. Siparişiniz birazdan hazır olur." dedikten sonra gülümsedim ve diğer siparişleri almaya devam ettim.

--------

"Tanrım ne bitmek bilmeyen bir gündü dün öyle. Bir an tezgahın üstüne çıkıp, siktirin gidin kahve mahve yok size, diyesim geldi." Sugeun her zaman küfrederdi ama kafe kalabalık olduğunda bu özelliği daha da artıyordu sanki.

"Tabi Sugeun yapsaydın ya, ne güzel cümbür cemaat kurtulurduk işten, bir daha çalışmamak üzere." Chaerin ise mutlaka ona muhalefet olurdu. En büyük zevkinin bu olduğunu düşünüyorum açıkçası.

"Ne var be kızım sanki siz isyan etmiyordunuz. Seni de duyuyordum Chaerin 'ah ne zaman bitecek bu lanet olası müşteriler' diye sızlanıyordunuz küçük hanım."

"Sugeun farkında mısın ama benim minnak bedenim için bu kadarı fazla, ki ben çok dayanıklı bir insanım."

Kafamı oturduğumuz masaya kollarımın üstüne koymuş, iki delinin dediklerini dinlememeye çalışıyordum. Dünün yorgunluğunu tam olarak üzerimden atmış sayılmazdım.

"Dünyadan Taehyung hazretlerine, öldün mü lan cevap ver!"

Tabi ben kim ki dinlenmek. Kafamı kaldırıp bana seslenen Sugeun'a baktım.

Ama sadece baktım.

O sırada SeungHwan elinde, içinde kahve ve yemek olan tepsi ile oturduğumuz masaya gelmişti.

"Hadi bakalım gençler şunları yeyip içelim sonra iş başına dönmemiz gerekiyor, az vaktimiz kaldı."

Dün gece işten çıktıktan sonra kendimi nasıl eve attığımı bilmiyordum cidden. Dünden hatırımda kalan birkaç müşterimin yüzüydü sadece.

Yedi dakika içerisinde her şeyi silip süpürdükten sonra işin başına geçmek için hareketlendik.

"Taehyung sana bir soru soracağım, ama sorumun saçmalığını göz ardı edeceksin anlaştık mı?" diyen Chaerin'i sadece başımla onayladım. Bu kız arada izlediği şeylerden etkilenip bize, bu mu yoksa bu mu türünden sorular sorardı. Bazen seçim yapmakta çok zorlanırdım. Böyle kolayca cevap verilebilecek şeylere karşı aşırı kararsız bir insandım. Sevmediğim, nefret ettiğim şeyler o kadar sınırlıydı ki kararsızlığımın sebebini buna bağlıyordum kendimce.

Querencia | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin