Chapter2

4.8K 377 110
                                    

*

Bugün dersten çıkıp hemen ardından kafede çalışmaya başlayacaktım, ama ben o kadar şanlı bir adamım ki profesör bizi erkenden salmıştı. Beynim pelteye döndükten sonra çalışmama gerek kalmamıştı. Bu yüzden bunu kutlamak adına kafede bir şeyler yemek yiyebilmek için asansörü bekliyordum.

Asansörün geldiğini belirten o ses ile bakışlarımı ağzına kadar dolu olan asansöre çevirdim. Belki bir şans inen olur diye düşünmüştüm, ama o bile olmayınca binmekten vazgeçip merdivenlere doğru yönümü çevirdim. O asansöre binmeye çalışsaydım eğer, ben de dahil içerideki herkes havalandırmanın çalışmasına rağmen, tükenmeye başlayan oksijen yüzünden hayata gözlerini yumabilirdi.  

Basamakları birer birer iniyordum, fakat beynim o kadar boştu ki şu an asla bir şey düşünmüyor, ne de etrafımdaki şeyleri görüyordum. Bu aralar içimdeki yaşam enerjisini kaybetmiş gibiydim. Bazı dönemler bana gelenler oluyordu, büyük ihtimalle yine o dönemlerden birindeyim. Uzun sürmezdi bu anlarım çünkü kendi halimde takıldığım için genelde birçok şeyi kafama takmazdım. Kendime ait bir düzenim olduğundan böyle aniden hayatıma gelen değişiklikler uzun süre barınamıyordu vücudumda.

Giriş katına geldiğimde merdivenlerin olduğu alandan çıkacakken biri ile çarpışmamla neye uğradığımı şaşırdım. Az daha düşüyordum ki, son anda duvara tutunmamla kıl payı kurtulmuştum. Çarptığım kişiye dönüp tam özür dileyecekken benden önce davranıp kendisi özür dilemeye başladı.

"Çok özür dilerim gerçekten sizi görmedim iyi misiniz?" 

"Ah evet iyiyim. Kusura bakmayın ben de sizi görmedim." dememle kaşımdaki adamdan bir kıkırtı gelmişti. Neden güldüğünü anlamadım. Tipimde komik değildir halbuki.

Tekrar dönüp baktığımda çarptığım kişiyi hatırlamıştım. Bu dün arkadaşlarına kahve ısmarlayan, akşam da aniden ortadan kaybolan çocuktu. İsmi neydi bunun?

"Üzgünüm acelem var gitmem gerekiyor. Ama tekrar sormak istiyorum, iyi misiniz?" bön bön bakıyordum suratına. Oysaki o, oldukça nazik ve kibar bir şekilde nasıl olduğumu sorup özür diliyordu. Gerçi daha demin kıkırdıyordu.

"Evet evet, iyiyim gerçekten, inanabilirsiniz." gülümsedi, ardından hafifçe eğilip selam verdikten sonra yanımdan ayrıldı.

Olayın garipliği ile bir süre öylece olduğum yerde duraksadım. Derin bir nefes alıp 'her neyse' diyerek yürümeye başladım.

 Kafeye doğru adımlarken bana çarpan kişiyi düşünüyordum tekrardan. Cidden neydi bu. Bu aralar fazlaca karşılaşıyorduk. Üstelik adamın adını bile hatırlamıyorum ki, aslına bakarsanız bunu bilmem gerekiyordu. Kibar ve düşünceli birine benziyordu, acelesi olmasına rağmen iyi olduğumu ısrarla sormasından belliydi. 

Kafenin önünde çok az müşteri vardı. Büyük bir ihtimalle çoğu kişinin derste olmasından kaynaklı bir durumdu. Her ne kadar yorgun hissetmesem de kaybettiğim enerjiyi bir nebze de olsa geri kazanabilmek adına sıraya girip hangi kahveyi alsam diye düşünüyordum ki, o sıra da gözüme birer altın edasıyla parıldayan tatlılarla ağzımın suları aktı. Tatlı yemeğe bayılırdım. Aslında baharatlı yemekleri daha çok severdim ama tatlılara da hayır diyemezdim. Bu yüzden kahvemin yanına tatlı yememem için hiçbir engel yoktu bana kalırsa.

"Ben misto, bir de browni alacağım." bir dakika, bu siparişi bir yerden hatırlıyorum. 

"Lan eşek, ne işin var senin burada."

Bunları isteyen oydu. Adamın siparişini hatırlayıp adını hatırlamıyor oluşum sinirlerimi tepeme çıkarıyor şu an. Saçmalık cidden saçmalık. Oysaki daha dün siparişini almış, bir de dört, beş bardağa da onun adını yazmıştım. 

Querencia | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin