[1] park

529 10 11
                                    

Medya: Haven

Dünyaya kaç kere gelirsiniz?

Eğer bir tanrı değilseniz bu rakam birden başka bir şey değildir.

Ya doğru yaşarsınız ya da yanlış. Ama herkesin doğrusu ve yanlışı aynı değildir. Kendi doğrularımdan ilerlemeye çalışırken başkalarının yanlışlarına değiyordum hep ve zorlanıyordum yolun sonuna ulaşmakta.

Bu yüzden etrafıma değil de önüme bakmayı öğrenmeliydim.

Telefonumu bir kez daha kontrol ettim.

Evet vereceğim adrese geleceğini söylemişti ve numarasını atmıştı. Banka hesabıma baktığımda para yatmıştı bile. Gelecekti. Fakat bu beni heyecanlandırmıyordu. Bir şeyi iki elin parmaklarını geçecek kadar yaptığınızda gerisi sizi heyecanlandırmazdı. Konumu atmıştım bile.

Benimle parkta buluş.

Üzerime geçirdiğim şortuma ve kırmızı askılı üstüme baktım aynada son kez.

Böyle olmayı ben mi istemiştim? Hayır. Cevap vermek uzun sürmüyordu.

İki oda ilerimde elindeki kaçıncı olduğu sayılamayan birayla yayılmış hiçbir şeyi umursamayan üvey babamdı bunun sebebi. Bana para vermiyordu. Verse de verdiği para hiçbir şeyime yetmiyordu. Ona yalvaramazdım. O kadar yüzsüz değildim.

Peki bu kadar erkekle yatmak yüzsüzlük değil miydi? Olabilirdi. Ama en azından paramı kendim kazanıyordum. Ve öyle bir zamandaydık ki az para yaşamaya yetmiyordu.

Parmaklarımın ucunda ilerledim kapıya doğru. Beni görse bile ne derdi bilmiyordum. Büyük ihtimal sarhoş olmalıydı. Ondan nefret ediyordum. Tek dileğim yeterince paraya sahip olup buralardan çekip gitmek ve bir daha gelmemekti.

Parmak uçlarımda attığım adımların sonunda kapıya ulaşmıştım. Yavaşça kapıyı açıp evden çıktım ve tıpkı açtığım gibi yavaşça kapattım.

Hava sıcaktı. Yaz hep sıcaktı. Park fazla yakın değildi ama uzak da değildi. Hızlıca ilerledim. Ne de olsa param yatmıştı bile.

Kararan hava yere gölgemi seriyordu. Aklımı düşüncelerle doldurmamalıydım.

Okul açıldığında işler kesattı. Zamanım olmuyordu olsa da çok yoruluyordum. Neden mi çalışmıyordum? Dedim ya, zamanım yok. Hedeflediğim paraya ulaşmam gerekiyordu gitmem için ve bunun için en hızlı yolu seçmeliydim. Saat başı 200 dolar gayet iyiydi. Günlerce çalışıp alabileceğim parayı bir saatte kazanmak iyiydi. Ama bu işin tek iyi kısmı oydu. Gerisi berbattı. Yorucuydu. Kötüydü.

Park görüş açıma girmişti. Her ne kadar heyecanlanmasam da her seferinde içim bir tuhaf oluyordu. Sanki... her seferinde bedenim daha da kirleniyordu. Ama bedenimi tamamen temizlemem ve buralardan sonsuza dek gitmem için önce kirletmem gerekiyordu.

Zaten aşka inanmıyordum. İki tenin bir araya gelmesine bile aşk derlerdi. İnanın bana, bunu çok yaşadım ve pişmanlıktan başka bir şey değil. Kötüsü de bunun zamanla arzuya, arzunun da alışkanlığa dönüşmesi.

Karşımdaki bankta oturan yirmili yaşlarda gösteren çocuğa baktım. Bu o olmalıydı.

Adımlarımı biraz daha hızlandırıp karşısında durdum bir şey demediğinde yanına oturdum.

Tanrım, sonsuza kadar sessiz mi kalacaktı? Böyleleri beni sıkıyordu.

Önce çevreyi yokladım. Kimse yoktu. Burada genellikle kimse olmazdı o yüzden bu parkı seçerdim.

meet me in the parkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin