9 Yıl Sonra
"Zümrüt! Neredesin kızım ya?" bağırışı tüm evi inletirken gözlerimi devirmekten kendimi alamadım. Hayır bir insan bağırınca nasıl karşıki dağ yıkılma tehlikesi geçirir.
"Geldim be! Böğürme." son kez pencereden yağan yağmura baktım. Hızla odamdan çıkarak mutfağa girdim. Annem ocakta bir şeylerle uğraşıyordu, kokudan anladığım kadarıyla çorba yapıyordu. Arkasından sarılıp yanağına bir öpücük kondurarak hızla kaçtım. Ne zaman böyle yapsam korkuttuğum için kızardı.
"Zümrüt! Sen bu eve geleceksin yine. O zaman alırım rövanşı kızım!" sesi ağır tehdit içerse de korkmak yerine kıkırdayarak demin böğüren öküzün yanına gittim. Babam iş yoğunluğundan erken çıkıyordu son zamanlarda. Saygıdeğer öküzümün beklemesinden ötürü bana sinirle attığı bakışların hiç etkisi yoktu şu an üzerimde. Yanağından makas alarak dalga geçmesem olmazdı ama değil mi?
"Pek sevgili kardeşim, demin orman genel müdürlüğü aradı." Bana "ne alaka?" der gibi bakınca bıyık altından gülerek ayakkabılarımı giydim. Artık kaçmaya hazırdım.
"E bütün hayvanları bağırışınla kaçırmışsın be oğlum. Bu kaçıncı? Sana boyun kadar bir fanus al sesin o camdan geçmez diyorum beni dinlemiyorsun."
Gülerek hızla bahçeye kaçtım. Bugün ne çok kaçıyordum yav. Görüyorsunuz ama değil mi? Ev şartları beni buna zorluyor. Koşarak Yağmur'un arkasına geçtim. Ne olduğunu anlamaya çalışan gözleri Alaz'ı görerek anlam kazandı. Hemen kendini öne atarak kardeşime sarıldı. Çok tatlı bir çift olduklarını söylemeliyim. Alaz, Yağmur'un ona sarılmasıyla şiddetli dalgalarını usulca geri çekti.
Yırtmanın sevinciyle arkamda kalan arabayı süzdüm. Ve tabi arabanın şoför koltuğundaki Bulut abiyi de... Bir iç çektim. Bulut abiye hayran olduğumu söylemiş miydim? 9 yıldır gerçekten abim gibiydi. Yanlış anlaşılmasın, hayrandım, yakışıklı ve tatlı olabilirdi ama bacım sayılırdı şimdi. Düşüncelerime gülümsedim. Şirin olduğunu düşündüğüm gülümsememle Bulutcuğuma el salladım. Bizden 3 yaş büyüktü sadece. O yüzden ona nadir abi derdim.
O da bana el salladı ve biz bir türlü gelemeyince arabadan inerek yanımıza yürüdü. Yağmur ve Alaz da sarılmayı bırakıp yanıma gelmişlerdi tam o an. Bulutcuğum sırıtarak bana ve öküzüme baktı.
"Toprak ve Yaprak Özsu?" yüzümü buruşturdum. Eski ismim bana hoş şeyler hatırlatmıyordu. Kaşlarımı çatarak Bulut'a baktım.
"Şunu yapmak zorunda mısın? Benim adım Zümrüt, hatırlatırım." parmağımı ona doğru hararetle salladım. Sinirlendiğimi gören Bulut kolunu omzuma atıp saçlarımı karıştırdı.
"Kızma ufaklık, sadece doğum gününüzü kutlamak istemiştim. Böyle yapmamalısın biliyorsun değil mi? O isimle 8 yıl yaşadın sen. Hadi ismini sildin, Yaprak'ı silebilecek misin içinden?" haklıydı ama 9 yıldır da Zümrüt'tüm ben. Herkes ve her şey zamanla değişirdi. Buna biz insanlar da dahil. Yaşadığımız şeyler karşısında değişime mahkumduk. Asıl önemli olan ise bu değişimi kabullenmekti. İnsan kendi kendini nasıl reddederdi ki? Bazen ediyordu işte. Hüzünle tebessüm ettim.
Toprak için ise problem yoktu. O zaten ismini değiştirmemiş sadece başka bir isim eklemişti. Benim aksime o yaşadığı şeyleri hiç unutmamak adına ismini büyük bir özveriyle taşıyordu.
Toprak Alaz Özsu.
Ben ise şimdilik tek isimliydim. Yağmur ellerini çırparak heyecanla konuştu.
"Hadi gidelim! Okul bizi bekler." hepimiz başımızı sallayarak arabaya yerleştik. Bulutcuğumun ehliyeti vardı çok şükür. Bazenleri böyle şoförlüğümüzü yapardı. Aynadan bana gülümseyen Bulut'a 'sorun yok' dercesine genişçe gülümsedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp
Teen FictionGökyüzünde özgürce uçan kuşun özgürlüğünü elinden alır yağmur. Ve kuş, direnirken ışıltılı damlalara özgür kanatlarıyla, kanadına saplanan parlak damlaya sorar; "Kanadını ışıltılı ellerle kırdığın bir kuş uçabilir miydi?" "O ellerin parlak olması k...