Yağmur iyice bastırmıştı. Şemsiyem olmadığı için, ceketimi başımın üstünde tutuyordum. Delik bir şemsiye gibi iş görüyordu ama hiç yoktan iyiydi. Hava kararmıştı. Sokak lambaları belli belirsiz yanıyor gibiydi. Yola baktığımda, geçen bir taksi bile göremiyordum. Sanırım her yerim ıslanmıştı ve soğuktanda donuyordum. Sanki yarına özel olarak cezalandırılıyordum.
''Hayır, saçmalama.'' dedim mırıldanarak ve ağzımdan beyaz bir buhar çıktı.
Yağmurda yürümek istemeseydim, bunlar belkide başıma gelmeyecekti. Bu benim için ayrı bir rutin olmuştu. Londra'nın tipik yağmurlu havasında yürümek, ıslanmak ve hasta olmak. Taksi aramayı bırakıp titrek adımlarla yürümeye başladım. Sokakta pek fazla insan yoktu çünkü hiç biri, yağmurda yürümek gibi bir manyaklık yapmıyordu. Fazla ıssız olmuştu sokak ve ıssız yerler beni daha çok korkutuyordu. Adımlarımı hızlandırmayı denedim ama donmuş olan bacaklarım kaskatı kesilmişti. Yağmurun birazdan dineceğini ummaktan başka çarem yoktu açıkcası.
Yanımdan hızla bir araba geçince, küçük bir su birikintisini üstüme sıçratmıştı. Korku ve şaşkınlıkla ağzım açık kalmıştı diyebilirim. Beyaz gömleğimin ve eteğimin rezalet içinde olduğuna da emindim. Sinirlenmiştim. Araba ileride durunca, bende sinirle adımlarımı hızlandırdım ve arabanın yanına ulaştım. Arabanın camı yarıya inmişti.
Fötr şapkalı, orta yaşlarında bir adam bana mahçup olmuş bir şekilde bakıyordu. ''Özür dilerim, Bayan. '' Dedi sesini yağmur yüzünden pek duyamıyordum. Yarım ağız gülerek bakıyordu, gülerken yanağındaki ufak bir gamze ortaya çıkmıştı.
''Önemli değil.'' dedim homurdanarak.
''İsterseniz gideceğiniz yere kadar, şöförüm sizi bırakabilir. Böylelikle bu yaptığımız kaba davranışa karşılık; bir özür olarak görebilirsiniz.'' dedi gülümsemesini genişleterek, gülümsemesi içimi ısıtmıştı. Eğer fötr şapkası gözlerini kapatmasaydı, gözlerinin kenarındaki kırışıklıkları görebileceğimi biliyordum.
Eve ulaşmak için daha çok yolum vardı ve donuyordum. Güvenmekten başka çarem yok gibiydi. Hem bu adamda tuhaf bi aura olduğu kesindi. İnsanın içini ısıtan bir gülümseme, sizin güveninizi kazandırıyordu. Daha fazla donmamak için, arabanın çevresini dolanıp kapıyı açtım. Oturduğumda kemiklerime kadar ısındığımı fark ettim.
Şöföre evimi tarif ettikten sonra gizemli adam bana gülerek bakıyordu. Hani küçükken, büyük ihtimal anneleriniz; yabancı insanlara güvenmemeniz konusunda sizi uyarmıştır. Benim durumum pekte öyle değildi. Birden vücudumu kaplayan, soğuk bir ürperti hissettim. Aslında, şu anda pekte annemi düşünmek istediğimi sanmıyordum.
Başımı çevirip dışarı baktım. Yağmur damlaları, cama vurup ritmik sesler çıkarıyordu. Ortam fazla sessizdi. Soğuk ürperti hala beynimin bir tarafında asılı duruyordu. Tanımadığım bir adamın arabasına binipte, korkacağımı sanmıyordum. O kadarda korkak değildim ama yinede içimde bir yerlerde, tetikte olmam gerektiğini biliyordum. Araba durdu.
''Teşekkür ederim.'' Dedim gülümseyerek.
Kapıyı açarken boğuk bir ses duydum. Kemiklerime kadar işleyen bir sesti; karanlık ve soğuk. Sanki hafızama kazımak istermiş gibi söylemişti.
''Tekrar görüşmek dileği ile, Küçük Hanım.''
Arabadan inince, soğuk yine beni ele geçirmişti. Arkama bakmadan apartmana doğru koştum. Ses, beynimde dönüp dolaşıyordu. Ellerim titreyerek, kapıyı açtım. Odama gittim.
Sıcak bir duş almak için hazırlandım. Duştayken hala ses beynimde yankılanıyordu. Kelimelerde ima vardı. Tekrar karşılacağımızı biliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Muhbir
FanfictionCanınızdan çok sevdiğiniz insanı kaybederseniz ne hissedersiniz? Birinin istediği... İntikam Diğerinin hissettiği ise... Çaresizlik Birbirinden farklı iki insanın, birbirine duyduğu ihtiyaçtır... Belki aşk