Чорнобиль

323 38 96
                                    

Merhaba! Kitabın açıklama kısmını okuduktan sonra buraya geldiğinizi varsayıyorum. Okumadıysanız bir okuyup da öyle gelin :)

Öncelikle bazı uyarılarım var. Bu kitap gerçek olayların bir yansımasıdır (Açıklamada bahsettiğim Lyudmila'nın olayı dışında). Yani ben ölümden, intihar sahnesinden, hassas içeriklerden etkilenirim diyorsanız hiç başlamamanızı şiddetle öneririm.

Bu arada bölümü yazarken kendimi Bihter'in merdivenden inişini 9283729 sayfa ile anlatan Halit Ziya Uşaklıgil gibi hissettim ama neyseh

İyi okumalar! <3

*
*
*

26 Nisan 2016 // Kiev, Ukrayna

Otuz sene.

Dile kolay, koskoca otuz sene.

Kabuslara istemeyerek de olsa ev sahipliği yaptığım on bin dokuz yüz elli gün. Çok mu yavaş geçti sanki?

Otuz sene. Güneşin görüş alanımdan çıktığı an itibariyle penceremden dışarı bakmakta korktuğum iki yüz altmış iki bin dokuz yüz seksen saat. Nasıl da mahrum eder gözlerimi o parlak yıldızlardan...

Otuz sene. Ağaçların rüzgara karşı çırpınışından kuşların kanat çırpışına her türlü sesin ürkütücü tonlarının kanımda dolaştığı on beş milyon yedi yüz yetmiş sekiz bin dakika. Kendimden bile ürkmeye alışmak hiç bu kadar kolay olmamıştı.

Otuz sene. Hastanelerin ölüm kokusu sinmiş duvarlarını görmeye korktuğum dokuz yüz kırk altı milyon yedi yüz yirmi sekiz bin saniye. Hasta döşeklerinin üzerinde senin hayalinin belirmediği tek bir saniyemin olmayışı her saniye daha da yaşlandırıyor beni.

Otuz sene. Çürümeye yüz tutmuş, üstü beton ile kaplanmış kemiklerinin anısına bıraktığım on bin dokuz yüz otuz beş çiçek. Uğruna öldürdüğüm ve binbir özür dilediğim çiçekler. Kokularını alabiliyor musun? Doğru söyle. Hâlâ işlemediler mi kemiklerine?

Oğlumla Kiev'de yaşamak, senin kanından olmayan bir oğlan çocuğuna seni aşılamaya çalışmak ne kadar da zordu! Tahmin edebiliyor musun? Hiçbir zaman kan bağının karakterle olan ilişkisine inanmayan ben, senden olmayan çocuğumun davranışlarını gördükçe inanmaya başladım o ilişkiye.

O senin çocuğun olsaydı beni kendi babasının yaptığı gibi terk etmezdi değil mi? Sen istemeyerek gittin benden ama o benden kendi rızasıyla uzaklaşmak istedi. İstemedi beni.

Çok mu bunalttım acaba diye düşünüyorum. Seni çok mu görmek istedim onun gözlerinde. Büyük bir hata mı ettim ben, bilemiyorum.

Şimdi ise açık penceremden gelen gülüşen çocukların cilveli seslerinin kısık sesteki tüplü televizyonumda yayınlanan haberi bastırdığını fark ediyorum. Yılın sadece bu günü haber kanallarını açan ben, her sene olduğu gibi haberi sunan kişinin tek bir lafına bakıyorum.

Seni anmalarını istiyorum. Olayın sadece çatıdaki yangın olduğunu sanarak gittiğini biliyorum. Ama sen bir itfaiyeciydin. Ondan daha fazlası olduğunu bilseydin de giderdin değil mi o insanların hayatını kurtarmaya? En sonunda da onlarla birlikte kurban olmaya.

Henüz elli üç yaşında olmama rağmen beni yarı yolda bırakmaya yüz tutan mavi gözlerimi ovuşturuyorum senin yanı başımda nöbet bekleyen fotoğrafına bakmak üzere. Senin yaşlanmayışın teselli ediyor beni.

Daha sonrasında bir süre içinde kaybolduğum fotoğrafının bulunduğu çerçeveyi oturduğum berjerin yanındaki alçak sehpaya bırakıp zamansız bir şekerleme için zehirli beynimin içinde dolaşan düşüncelerin açığa çıkmaya can attığı yer olan yatak odama doğru adımlıyorum. Ayaklarımın geri geri gitmek istemesi maalesef ki beni kaçınılmaz olan sonumdan kurtaramıyor.

Chernobyl |&| Larry Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin