Havanın kuru soğuğu bedenimi donduruyordu. Gittikçe daha da soğuyordu; sanki 'daha fazla kış' adında yeni bir mevsime girmiş gibiydik.
Ellerimi, yarım saattir içinde ısıttığım ceplerimden çıkartıp beremi düzelttim, kulaklarımı kapatabildiğimce kapattım çünkü bir dakika sonra buz tutacak gibiydiler.
Bu soğukta dışarıya çıkmak hiç akıllıca bir fikir değildi fakat işim olmadığı sürece evde hiçbir şey yapmadan oturmak - ne kadar sıcak bir yuva bile olsa- beni sıkıyordu çoğu zaman.Aradan bir buçuk hafta geçmişti. Soğuktan mıdır bilmem ama okul geçtiğimiz hafta boyunca sessizliğe bürünmüş gibiydi. Dersler daha akıcı geçiyordu, koridorlarda insanlar sürekli fısıldaşıyordu ve daha sonra birbirlerine, sanki çok iğrenç bir şeyden bahsediyorlarmış gibi tiksinerek bakıp gülüyorlardı. Büyük ihtimalle bir dedikodu dönüyordu ve bundan Niall'ın da, benim de haberimiz yoktu. Andy'nin bildiğini düşünüyordum ama en son Zayn'in babasının ölümüyle neredeyse dalga geçiyor olduğunu gördüğümden beri onunla tek kelime edesim gelmiyordu. Şerefsiz.
Zayn'in bu süreçte okulda olmaması beni çok üzüyor ve meraklandırıyordu, evet. Buna 'güzel yan' denir mi bilmiyorum ama sanırım bu hafta okulun sessizliğinden yararlanarak derslerime tekrar odaklanmıştım. Ne kadar boşladığımı son zamanlarda fark etmeye başlamıştım ve bu cidden geleceğim için berbat bir durumdu.
Ellerimi tekrar cebime sokup kaldırımda güneşin vurduğu yerlerde bulunmaya dikkat ederek yürümeye devam ettim. Daha doğrusu edecektim ki, bileğimin küçük bir el tarafından tutulduğunu hissettikten sonra edemedim.
Kulaklığımın tekini kulağımdan çıkarıp arkama döndüm ve küçük bir kızın elinde anahtarla bana baktığını gördüm."Arkanızdan seslenip durdum, sanırım bu sizden düştü."
Ellerimi tekrar ceplerime sokup evimin anahtarını yokladım. Az önce düşürmüş olmalıydım -ki kontrol etmem de saçmaydı çünkü anahtarın benim olduğu üzerinde takılı olan Buzz Lightyear figüründen belliydi.
Teşekkür edip anahtarı elime almıştım ki küçük kızın suratı bana çok fazla tanıdık geldi. Yeşil gözleri, kirpikleri... O gece tanıdığım en güçlü, babası için ayakta durmaya çalışan bu kızı ömrüm boyunca unutamazdım.
En önemlisi detay ise; o'nun kardeşi olmasıydı.Kızın önünde tek dizimin önüne çöktüm.
"Hey, beni hatırladın mı?" diye sordum. Kaşlarını çattı, suratımı incelemeye başladı, dudaklarını büzüp düşündü biraz. Minik ellerini atkısını düzeltmek için kullandı.
Daha sonra kafasını iki yana salladı. Gülümseyip eldivenli elinden tuttum.
"Annemi hastaneye getirmiştim, seninle bankta oturup konuşmuştuk."Küçük kız gözlerini büyüttü.
"Evet, hatırladım," dedi. Sonra suratı düştü ve, "Peki annen... O iyi mi?" diye sordu.
Tanrı'm, gerçekten aptaldım. Babasını kaybetmiş küçük bir kıza yaşadığı en kötü gecesini hatırlatıyordum. Şu an nasıl bir psikoloji içinde olduğunu bile bilmiyordum ki...
Gerçekten aptalsın Liam, aptal."Ah şey, evet birazcık iyi. Sen yalnız başına bu soğukta neden dışarıdasın?" dedim konuyu kapatmak için ve kızın atkısının altından azıcık görünen yanağını okşadım. Aslında yabancılarla konuşmaması gerekiyordu, bunu bir yabancı olarak kalkıp ben söylersem yanımdan uzaklaştırdı. İyi ki gerçekten yabancı bir insan değildim.
"Aslında yalnız değilim, şey-"
Lafını bölen şey, nerede işitsem tanıyacağım sesin kardeşine seslenişiydi. Kalbim deli gibi çarparken kızın omzunun üstünden arkaya baktım ve bize doğru geldiğini gördüm. Dizlerimin titreyişini kendime unutturmaya çalışarak ayağa kalktım ve içimden geçirdiğim tek şey şu oldu:
"sakın çok fazla konuşma Liam."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Secret // ziam
Fanfiction"Onu, gizliden gizliye sevmek gittikçe zorlaşıyordu. Ona karşı olan hayranlığımın aşka dönüşmesi en son istediğim şeydi."