Şaşkınlığını gizleyemiyordu, Eftalya. Nasıl oluyordu da anahtarlarla kapıyı açıp başka bir boyuta geçince büyüyordu birden bire. Bütün bu soru işaretleri Eftalya'nın aklını kurcalıyorken bir melodi duydu. Çok uzakta değildi sesin kaynağı. Eftalya, sesin kaynağına doğru ilerliyordu ve ilerlerken de etrafına bakınmaktan geri kalmıyordu.
Mor yapraklar vardı yerlerde; kurumuş, ince ve uzun mor yapraklar. Ağaçlar ise gökyüzüne kadar uzanıyordu. Çiçekler vardı etrafta. Her yer eengarenkti. Ama mavi yoktu hiçbir yerde. Mavi ile ilgili hiçbir şey yoktu. Sanki sürgün edilmişti buradan mavi. Kovulmuştu adeta. Gökkuşağı'nın rekleri her yeri süslerken bazı yerler siyahtı, simsiyah. Mavinin olması gereken yerler simsiyahtı.
Bir süre daha yürüdü Eftalya ve sesin kaynağına ulaştı sonunda. Bembeyaz bir piano duruyordu Eftalya'nın karşısında. Fakat onu çalan biri yoktu. Melodiler göğe yükselirken Eftalya bir cümle işitti. "Umudu ve mutluluğu getirecek olan sensin değil mi?" Eftalya bir an düşündü ve gülümsedi. Bulut Halkı'nı gerçekten kurtarabilir miydi? Düşüncesi bile harika geliyordu. Cevap verme isteği doğmuştu aniden içinde. "O kız benim," dedi heyecanla. "Adım Eftalya." Etrafına bakındı genç kız fakat ona soru soran kişi ortada yoktu. "Adını söyleme. Kimse istemez seni burda. Bize insanoğlunun yaptığı bencilliği hatırlatmaktam başka bir işe yaramazsın sen." Önündeki genç erkeğe baktı Eftalya.
"Adımın nesi var ki?" Diye sordu genç kız. Hayal kırıklığına uğramıştı. Fazlasıyla. "Eftalya ne demek biliyor musun?" Biraz düşündü genç kız. "Annem anlatmadı bir şey. Ama bir çiçek ismi olarak hayal ettim ben. Hep öyle canlandı gözümde." Gözleri parladı genç kızın. "Bencilliğin kızısın sen. Deniz Kızı demektir Eftalya. Deniz ise sonsuz Mavilik.* İnsanoğlu şöyle söyler hep : "Sonsuz mavi umuttur!" Peh! Sonsuz mavi; kayıptır, üzüntüdür, umutsuzluktur, mutsuzluktur! İnsanoğlu gibi nankördür mavi. Bencildir." Genç kızın gözlerindeki parıltıdan eser kalmamıştı. Gözlerine ulaşan yaşları bir çırpıda geri göderdi ve genç adama dikti gözlerini.
Uzun boyluydu genç adam, kilosu da gayet normaldi. Güzel ve pürüzsüz bir yüzü vardı. Güzel bir burnu, mavinin ,neredeyse, her tonunu içinde barındıran gözleri ve kiraz renginde dudakları vardı. Siyah saçları, beyaz yüzüne yaptığı zıtlık ile genç adama mükemmellik katıyordu. ''Gözler kalbin aynasıdır derler. Senin gözlerin mavi. Söylesene, hangimiz daha bencil? Sadece ismiyle ilgili bir şey mavi olan genç bir kız mı yoksa kalbi ,mavinin, neredeyse, her tonundan nasibini almış genç bir adam mı?'' Eftalya kendinden emin bir şekilde karşısında duran genç adamın gözlerinin tam içine bakıyor ve pes etmediğini ona kanıtlamak istercesine emin bir ifade ile bakmayı sürdürüyordu.
Genç adam afallamıştı. Adının Eftelya olduğunu daha yeni öğrendiği bir kızdan etkileyici sözler duymuştu. Fakat emindi genç adam, kızı derinden etkilemişti. Etrafına baktı ve biraz soluklandı. Bu sırada genç kızı süzüyordu aslında. Gizlice. ''Öncelikle adım Ege. Ve sorunun cevabına gelirsek bunu yanıtsız bırakacağım Eftalya. Yeterince konuştuk. Sana etrafı gezdirmem gerekli.'' Eftalya şaşkındı ama istifini bozmadan Ege ile yürümeye başladılar.
''Sorularımın yanıtlanması gerek. Bu önemli. Yardım edebilecek misin Ege?'' Büyük boş bir meydana gelmişlerdi Ege eli ile işaret ederek durdurdu Eftalya'yı. ''Şu ağaca tırmanmamız gerekecek. Yapabilir misin?'' Eftalya'ya kuşkuyla baktı Ege. Bunu yapabileceğini sanmıyordu Eftalya'nın. Eftalya ise kararlıydı. Kendini kanıtlayacaktı. ''Yapabilirim,'' dedi. Oysa daha önce bahçeye bile çıkmamıştı! Ege ağaca ilerledi ve çabucak ağaca çıktı. Yaklaşık on beş dakika sonra ise Eftalya, Ege'nin sırtında çıktı ağaca. İkiside biraz soluklanıp su içtiler ve ağacın dallarındaki hamaklara yattılar.
''Buraya gelmeden önce altı yaşında küçücük bir kızdım. Ama şimdi on altı yaşında bile olabilirim. Bunun nedeni ne?'' Ege biraz düşündü. ''Buz kristaline benzeyen anahtar. Onunla geldin değil mi?'' Ege onaylayıcı bir bakış almak için Eftalya'ya baktı. ''Evet de,'' Ege, sabırsızdı ve bu yüzden Eftalya'nın sözünü kesmişti. ''O anahtar seni uygun zamana getirir. Yani o anahtarı, hatta hiçbir anahtarı sorgulama.''
Bir daha konuşmadılar. İkisinin de uykusu gelmişti. Göz kapakları birbirlerine değiyordu fakat iki genç de bunu karşı durmaya çalışıyordu. Uyku için iyi bir ortamdı bu. Sessizlik iyice yayılmıştı etrafa. Hafif bir mltem vardı havada. Hamaklar da rahattı zaten. ''Uyuma.'' dedi Ege. ''Sende uyuma.'' ikisi de birbirlerinden bir haber olsalar da aynı anda gülümsemişlerdi.
''Neden buradasın Ege?''
''Masalı duyduğunu varsayıyorum. Bulut Halkı için tabii ki. Onları kurtaracağım.'' İçinden düzeltti. ''Onları kurtarmayı deneyeceğim.''
''Başarabiliriz değilmi? Çünkü yebiden o yedi rengi bir arada görmek istiyorum. Ait oldukları yerde. Gökyüzünde.''
Ve ikisi de aynı anda gökyüzüne baktılar.
''Başaracağız Eftalya. Ne pahasına olursa olsun.''
Ve tekrarladı genç kız.
''Başaracağız...''
Uykunun kollarına teslim olan iki genç bilmiyordu aslında.
Bir şeyleri kazanabilmek uğruna, bir şeyleri feda etmek gerekirdi...
***
Öncelikle yazım hataları için çok özür dilerim, hata görürseniz uyarabilirsiniz.
Sizi beklettiğimin farkındayım ve bundan dolayı çok özür dilerim sizlerden. Pek içime sinen bir bölüm olmadı. (Belki de silinebilir bu bölüm.) Ama her ne olursa olsun görüş bildirin bana. Gerçekten yazarken zorlanıyorum. Sizleri daha fazla sıkmadan veda ediyorum. Diğer bölümde görüşürüz. Bu arada ufak bir not düşeceğim buraya. Tarihi kurgu ile ilgili ve bir piyanist ile ilgili kitaplar yakında. Görüşmek üzere, hoşçakalın! xx
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökkuşağı'nın Ardında
FantasyBazen; Bir mesaj Bir şarkı Bir hata Bir yalan Bir hediye Bir mekan Bir insan Bir film Hayatınızı değiştirebilir. Bazen de bunu bir kitap yapar... *Bu kitap beni; kendi yazılarıyla, fantastik şeyler yazmaya teşvik eden Damla Üzüm'e (@aliquamte...