Bu hikayenin ilk hikayem olacak olmasıyla birlikte beni çok etkileyen bir kurgu olacak. Hatalarım varsa affedin.
Başladığınız tarihi yazın.
Arkamızda bıraktığımız veya bırakmaya çalıştığımız herşey aslında önümüzdedir ve yolumuzu değiştirmediğimiz sürece hep önümüzde duracak olan şeyler değil midir? Tarih tekrarlar derler, dümdüz ilerler çünkü. Takvimdeki sayfaları gerisinde bıraktıkça onlar tekrar tekrar karşısına çıkar. Yolumu değiştirmedikçe tekrar tekrar karşıma çıkacağın gibi.
Dakikalardır yazdığım sayfadan kaldırdığım bakışlarımı üzerinde sabitledim. Yüzü çok önemli bir şey düşündüğünü belli edercesine ciddiydi. Dudakları büzüşmüş, kaşları çatılmıştı beyaz teninin üstündeki çiller bile ciddi duruyordu bu sefer.
Ön sıradaki kızlar çaktırmadan ona bakıyor ve onun hakkında konuşuyordu. Öğretmenler masasında oturduğumdan sandalyeyi biraz daha çekerek onlara kulak kabarttım.
"Bu kadar yakışıklı birinin babasını nasıl öldürdüğünü aklım almıyor?"
"Babasını öldüren insan bize neler yapmaz. O yüzden çenenizi kapayın da kulağına gitmesin."
İnsanlar sadece kendilerini düşünen menfaatsizin tekiydiler. Sorgulamayı, empati yapmayı bilmeyen kendi çıkarları uğruna sonsuza dek savaşacak kişiydiler. Buradaki üç kız bunun kanıtı olabilirdi. Ona karşı olan korkuları hayranlıklarının önüne geçmişti ancak hiçbiri ona hayır demezdi. Esmer olan ve susmalarını söyleyen kız, saçını parmağına doladı. Bu esnada çaktırmadan Atlas'a bakıyordu.
O sırada Atlas başını kaldırdı. Gözleri doğrudan gözlerimle buluşurken içimde bir şeylerin alev aldığını hissettim. Bir yanım sınıftan gidip Atlas'ın bakışlarının yarattığı heyecandan kurtulmak isterken diğer yanım aynen bu şekilde kalıp onunla bakışmak istiyordu.
Onu ilk gördüğümde 14 yaşındaydım. Ege'yi uyutmuş odamda kısık sesli müzikle dans ediyordum. Açık pencereden içeriye süzülen rüzgar saçlarımı okşuyor dans eden bedenime eşlik ediyordu.
Üzerimdeki bakışları hissederek duraklamıştım. Gözlerim pencereye kaydığında ise nefesimin kesildiğini hissetmiştim. Yıllardır boş olan karşı binada biri vardı. Hemde ela gözleri ve kahverengi saçlarıyla dudak uçuklatacak kadar yakışıklı biri.
Biçimli dolgun dudakları parlayan gözlerine yakışacak şekilde kıvrılmıştı. İşte o gün o kıvrılan dudakları ilk ve son defa göreceğimi, onun gülümsediğini görebilmek için neler feda edebileceğimin farkında değildim.Zilin çalmasına son iki dakika kaldığını fark etmemle yavaşça kalktım. Sırf onu görebilmek için bir üst sınıflardan arkadaş edinmiş olmamın saçmalık olduğunun farkındaydım ancak farkında olmamaya çalışıyordum.
Zil yerine çalan alarm sesiyle kısa bir süre sessizlik oldu. Kimileri bunun yangın tatbikatı olduğunu kimileriyse yanlışlıkla yapılmış olabileceğini düşündü. Bir o kadar kişi de olayın ciddiyetinin farkına varıp hızla sınıfı terk etmeye çalıştı. Napacağımı kestiremiyordum fakat tek bildiğim buradan bir an önce çıkmam gerektiğiydi. Bedenimi öne doğru attırıp kalabalığın arasına sıkıştım. Merdivendeydik ve herkes birbirini ittiriyordu. Çıkmak mümkün değil gibiydi. Aklıma Atlas'ın düşmesiyle olduğum yerde geriye döndüm. Bir hafta önce amcasıyla ettiği kavga yüzünden ayağını sakatlamıştı. Komşusu olarak bende buna bizzat şahit olmuştum. O sakat ayağıyla dışarı çıkması mümkün değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İnfinitum
Fantasy"Denizlerde de bulundu kalp. Bu şeyin insanla da bir bağlantı kurmasını sağlarsak okyanus gibi sonsuza kadar varolabileceği düşüncesi sardı hepimizi. Hepimiz bağlantıyı nasıl kurabileceğimizi düşündük ve sonunda ben buldum. İnsan vücudu onu ikinci b...