♡Don't Go Over The Barriers♡

230 24 31
                                    

Elimdeki kadehin ağırlığı benden çok yer çekimine hizmet ettiğinde, kalp kırıklığımı yansıtırcasına zeminde paramparça oluşunu seyretmiştim. Etkinlik boyunca neler yaşandığını hayal meyal hatırlıyordum, yanımdan geçen her garsonun tepsisinden birer içki almam bu cehennemsi süreci çok daha rahat atlatmamı sağlamıştı. Tabii can kurtaranım olarak boğulduğumu fark eden Harry'nin de yanımda olmasını es geçemezdim. Muhtemelen sinirli hâlim ile çok fazla uğraşmıştı, gelir gelmez kendini koltuğa atmasından çıkarım yapabiliyordum.

''Özür dilerim, çok özür dilerim. Toplayacağım.'' dedim derin bir iç çekmeden hemen önce. Kapıdan girdiğim andan itibaren ağlamaya başlamış olduğum için yüzüme tam anlamıyla yapışmış makyajımı bir kez daha ellerime sildim ve yere eğildim. Elim yerdeki kırık parçaların içinden önce en büyük olanına gitti ardından küçük olanları büyük olanın içine yerleştirmeye başladım.

''Daha etrafındaki nesnelerin tek mi yoksa çift mi olduğunu ayırt edemiyorsun Stell. Parmağını kesmeden toplayabileceğine tüm benliğinle inanıyor musun gerçekten?''

Parmağıma aptal bir camın batması şu anki endişelerimin en sonunda bile yer almıyordu. Kalbim bu denli kırıkken canımı acıtacak hiçbir şey olmayacağının farkındaydım, nitekim bilinçli bir şekilde canımı acıtmak istiyor da olabilirdim. Bu kadar aptal, bu kadar düşüncesiz, bu kadar bencil olduğum için...

''Çok yorgunum.'' dedim burnumu çekmeden önce. Avucumda biriktirdiğim cam kırıklarına dikkat ediyorken ayağa kalktım, mutfağı hedefliyordum. Ve yerdeki parçaların hepsini elime sığdıramadığımın da farkındaydım fakat Harry yardım edeceğini ima etmişti sonuç olarak değil mi? Etmediyse bile kalanını yarın toparlayabilirdim.

''O kapı odana açılıyor yalnız.''

Kapı kolu üzerinde duran elimi şaşkınlıkla kendime çekerken geriye doğru adımladım ve çevreme bakındım. Odanın dönüyor olması dışında düz yürüdüğümü düşünüyordum aslında, mutfağın bir kapıya sahip olmadığını akıl edebilseydim eğer Harry'nin milyonuncu yardımına muhtaç kalmayacaktım. Kendimi bir kez daha kötü hissettim. En yakın arkadaşıma yük olmak haricinde tamamen gereksiz bir varlık olarak yaşamımı sürdürüyordum.

''Gel, elindekileri buraya at ve seni yatağına yatıralım.'' diyerek belimden tutan Harry beni mutfağa doğru ilerletmeye başladığında sarhoş olduğumun oldukça farkındaydım, sadece yeterince bilincim kapanmamıştı. Sürekli olarak düşünceler içerisinde kaybolmamın aksine olan bitenin de gayet farkındaydım. Kısa süreli bir hafızaya sahip gibiydim, yapacaklarımın ve söyleyeceklerimin farkında olup beş saniye sonrasında hepsini unutuyordum. Bu yüzden Harry'nin söylediklerini hızlıca yerine getirmem ona yapacağım en büyük yardım olurdu şu durumda.

Açılan çöpün kapağı elimdekileri bırakmam için bir işaretti. Küçük parçaları içine doldurmuş olduğum büyük parça, parmaklarımın arasından çöp kutusuna düşerken ise kendi kalp kırıklığımı düşündüm. Acılarımızı da böylesine kısa bir sürede, atılacakların arasında sonsuzluğa uğurlayamaz mıydık? Hepsi leş gibi bir yerde birikseydi ve diğer tüm hatalarımızın üzerimizde hatıra bıraktığı en ufak kırıklığı bile yok etme gücüne sahip olsaydı? İnsandık, hata yapabilirdik, haksızlığa uğrayabilirdik ama Tanrı tüm bu kırıklıklarımızın üstümüzde kalmasını istemişti. Peki neden? Cevap basitti; güçlü olmamız için. Ben bu anlayışa inanmıyordum. Aklımızdaki anı defterine kazıdığımız nefret cümleleri ve tüm o üzgün duygular bizi güçlendirmiyor, ölmüş olmayı dilememize sebep oluyordu.

Shining StarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin