( 8.01 pm )
*
izuku, eğitim öğretim hayatındaki en kötü şeylerin sınavlar olduğunu düşünüyordu. sert öğretmenler, kalp kıran arkadaşlar ve tuzsuz yemeklerden de kötüydü bu onun için çünkü zaten her türlü konuda bir şeyler düşündüğünden kafası epey doluydu; edo dönemi moda anlayışını neden öğrenmesi gerektiğini bile bilmiyordu fakat hayır, okulu bırakmayacaktı. annesi çok üzülürdü, hem bir şeyler öğrenmeyi ve sınıf arkadaşlarını seviyordu; bu yüzden uğraşıyordu ya, yoksa hiçbir güç onu ilgisini çekmeyen bir konu hakkında saatlerce kütüphanede durmaya zorlayamazdı.
belki kacchan yapabilir, diye düzeltti düşüncelerini. evet, kacchan onu kütüphanede durmaya zorlayabilirdi.
bir anons yapıldığında izuku da diğer birçok insan gibi ayağa kalktı ve otomatik kapılardan kendisine en yakın olanına yanaştı, bir dakikadan kısa sürede metro yavaşladı ve tamamen durduğunda kapılar da saniyeler içerisinde açılmıştı. insanlar dışarı akın etmeye başladığında izuku da bu dalgaya katıldı, ayaklarının onu yürüyen merdivenlere taşımasına izin verdi. sınavlara çalışmak ya da okula gitmek istemiyordu, açıkçası hastalanıp birkaç günlük bir rapor almak son günlerde arzuladığı tek şeydi. 500 kez izlemesi gereken filme devam edebilirdi ya da kahramanlık akademisi'nin tüm çizgi romanlarını en baştan okurdu, bunlar onu olabildiğince az düşündürtecek şeylerdi; izuku son zamanlarda beyni patlayacakmış gibi hissettiğinden olabildiğince az düşünmeyi amaçlamıştı ama imkansızdı işte, en azından onun için.
sadece, o çocuk aklından çıkmıyordu.
çantasını fazlasıyla ağırlaştırdığı için kucağında tuttuğu iki kitabı göğsüne daha çok yaklaştırdı ve ikinci merdivenlere yöneldi. neden öyle bir şey yaptığını gerçekten bilmiyordu. akira'nın başından beri onun sevgilisi ya da öyle bir şey olduğunu düşünüyordu, bu fikri kendisine çoktan kabul ettirmişti fakat çocuk -kahretsin, ismini bile bilmiyordu- birden onu almaya gittiğini söylediğinde izuku sadece içinde bir şeylerin parçalandığını hissetti ve aklına gelen ilk şeyi yaptı. konuşmak , kullanıcı adını orada görmek bile istememişti o an; yoksa tüm gecesini mesajları tekrar tekrar okumakla geçireceğini biliyordu. iki gün sonra katsuki neden boş boş konuşmak yerine sessiz kaldığını sormuştu ve izuku'yu koskoca bir boşluğun içine iten de bu soruydu. aptal bir şekilde ağlarken her şeyi anlatmaya çalışmıştı ki katsuki zaten onun biriyle konuştuğunu biliyordu ve aralarında bir şeyler yaşandığını da tahmin etmişti, sadece izuku'nun durup dururken ağlamaya meyilli hale gelen lanet gözleri artık rahatlamalıydı.
izuku basamakların tamamına yakınını çıkana kadar bunları düşündü, hemen solunda bir sonraki metroya yetişmek için merdiveni olanca güçleriyle inen insanların ayak sesleri ile caddenin gürültüsü ise ancak düşüncelerine ara verdiğinde kulaklarına dolmuştu ve o seslerin arasında bir başkasını çekip çıkaran zihni, şokla aydınlandı. bir gitar tıngırtısının eşlik ettiği bu sesi tanıyordu, izuku'nun bilmediği bir şarkı söylüyordu ve izuku şunu fark etti; unutması neredeyse imkansız olan bu ses tonunu dinlerken, içini sımsıcak bir his kaplıyordu, tıpkı annesinde olduğu gibi. izuku bu hissi o kadar çok seviyordu ki, annesi dışında bir başkasının ona aynı duyguları hissettireceğini kırk yıl düşünse aklına getiremezdi.
kalan son beş basamağı da son hızda çıktı. sesin sahibi hemen yanındaki demir parmaklıklara yaslanmıştı, klasik gitarının telleri parmakları arasında dans ediyordu ve gözleri kapalıydı, yerde otururken etrafında çember şeklinde dizilerek onu izleyen birkaç insanı ya da izuku'nun deli gibi atan kalbinin gürültüsünü fark etmemiş gibiydi. mağazaların ışıkları yüzünü aydınlatırken, yeşil saçlı oğlan elindeki kitapların gevşeyen parmaklarından sıyrıldığını ancak yere düştüklerinde çıkardıkları ses sayesinde fark etti. bu gürültüyle karşısındaki çocuk da hızla gözlerini açmış ve etrafındaki insanlar gibi o da izuku'ya dönmüştü.
ikisi de birbirini o güne kadar görmedikleri halde, birbirlerini tanımamaları imkansızdı. saç rengiyle açık bir uyum sağlayan gözleri, kararmış göz altları ile tezat oluşturarak çocuğu olduğundan da uykusuz gösteren beyaz tenine rağmen, parıltılarla bakıyordu izuku'ya; şaşırdığı çok belliydi, izuku da ondan farksız değildi. yaklaşık on beş saniye boyunca bakışmalarının ardından yeşil saçlı oğlan öne doğru bir adım atacak gibi oldu fakat karşısındaki çocuk bunu fark etmiş gibi ayağa fırlamış, izuku "b-bekle!" dediği sırada arkasına bir kez daha bakmadan koşmaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
aienkien》shindeku
Fanfictionhitoshi: meksika'da bir kedinin belediye başkanlığına aday olduğunu biliyor muydun izuku: hitoshi, saat sabahın beşi [ aienkien; kaderin tuhaf bir şekilde birleşmesiyle kurulan esrarengiz ilişki ] [ shinsou hitoshi × midoriya izuku ]