"Özür dilerim Jack."
Titreyen sesiyle mezarın başında fısıldadı Jinyoung. Jackson'ın onu sevdiğini biliyordum, o da biliyordu. Ama ikimiz de ciddiye alacak kadar olgun sayılmazdık.
"O-onu ben öldürdüm Mark."
"Ah, saçmalama Jinyoung. İntihar edeceğini bilemezdin."
"Anlamak zorundaydım. Okula gelmemişti o iki gün. Hiç devamsızlık yapmadığını biliyordum. Ama ben... Ona bakmaya gitmek yerine partilere katıldım. Ve şuan... Şuan o. O yok."
"Gel buraya. Senin bir suçun yok."
Kollarımı ona sarıp başını göğsüme yasladım. Kendini suçlu hissetmesi normaldi. Ama Jackson'ın intihar etmesi onun salaklığıydı. Kim birine aşık olup onun için intihar ederdi ki?
"Bana iki defter bıraktı Mark. Şiir dolu iki defter. Binlerce, milyonlarca hece. Defterin bazı sayfalarında neler vardı biliyor musun? Kurumuş kan lekeleri. Mark o depresyondaydı. O her gün gülen, herkesi güldüren çocuk var ya, Jackson Wang depresyona girmişti. Her fırsatta psikoloji ile ilgili yaptığı araştırmaları anlatan, depresyondaki insanlara yardım edilmesi için izlenecek yolları anlatan çocuk, aslında onu kurtarmamızı bekliyormuş. O hep yardım istemiş, bizse hep görmezden gelmişiz."
Yanımıza gelen gözleri kızarmış Youngjae, Jinyoung'un yakasını tuttu ve sırtını ağaca vurarak bağırmaya başladı. Haklıydı... Konuşamadım bile.
"Sana milyonlarca kez söyledim Jinyoung! O çocuğun zor zamanlar geçirdiğini milyonlarca defa anlattım. Dinlemediniz beni! Bakın? Eserinizden memnun musunuz? Öldü artık mutlu mesut yaşayın hayatınızı! Bir ay sonra unutacaksınız o çocuğu. Ya... Ya sen ne kadar yüzsüzsün? Öldürdüğün çocuğun mezarına çiçek götürecek kadar... Keşke Jackson yerine sen ölseydin Jinyoung. Keşke geberip gitseydin."
Jaebeom yavaşça Youngjae'yi yanına çekti ve saçlarını okşayarak sakinleşmesini sağladı. Jinyoung ağacın dibine oturmuş, dizlerine sarılmış bir şekilde yüzünü gizliyordu. Yanına çömelip gözlerinin altındaki ıslaklığı sildim.
"Sinirli olduğu için öyle söyle-"
"Haklıydı. Ben... Ben onun bitişini anlayamadım. O bana elveda etmek için mektuplar bırakırken ben... Ben seninleydim. Utanıyorum Mark. Kendimden çok utanıyorum. Biz... Bir süre görüşmesek çok iyi olacak."
"Ne yani?" dedim şaşkınlık içerisinde gülüp. "İntihar eden bir gerizekalı için beni mi bırakacaksın?"
"Eğer gerçekten böyle düşünüyorsan, ben en başından büyük hata yapmışım demektir Mark."
Ellerimi saçlarımın arasından geçirip alt dudağımı ısırdım ve Jackson'ın mezarına döndüm. Sinirimi içimde tutamayarak bağıra bağıra seslendim Jinyoung'a.
"Senin en büyük hatan şuan beni terk etmen Jinyoung. Anası babası belli olmayan, yetimhanede büyüyüp Kore'ye gelen Çinli bir çocuk intihar etti diye beni bırakman senin en büyük hatan. Gerçi ilgi manyağı Jackson'dan da bu beklenirdi değil mi?"
Jinyoung ayağa kalktı ve yanağıma sert bir tokat indirdi. Jaebum Youngjae'yi tutmak için elinden gelen her şeyi yapıyordu, çünkü biliyordu ki eğer bırakırsa buradan bir ceset daha çıkacaktı.
"Gece gelirsin yanıma Jinyoung, hep yaptığın gibi altımda inlemek için yalvarırsın bana."
"Şerefsiz."
Tekrar güldüm ve Youngjae'ye döndüm. Jaebeom oflayarak beni itiklese bile gözüm hala ondayken konuştum.
"Sen de Jaebeom'u çok kolay affetmişsin Youngjae? Hatırlarsan çıplak fotoğraflarını tüm okula yayımştı."
Suratıma inen yumruk ile sırıttım. Herkesin sırlarını bana bahşetmesi pek güzel olmamıştı. Sessiz atın tekmesi büyük olur diye boşuna dememişler değil mi?
"Gerçi... Sen de az değilsin Jaejae. Jaebeom'a para veriyordun, bazı şeyler için değil mi? Ah Yugyeom ve Bambam de buradaymış. Okulun 'masum' çocukları. Bambam, Yugyeom'un seni seviyorum laflarına inandın değil mi? Halbuki sadece paranı yiyordu. Yugyeom? Bambam her gece seni aldatırken onun parasını yemek için bilmiyormuş gibi yapıyordun değil mi? Tabi canım, cinsel ilişkiye girmek için hazır hissetmiyorum taktiğiyle ona bağlı kalmadan parasını harcayabiliyordun. Anlayın, kimse masum değil burada. Jackson... Jackson hiçbir zaman bana bir şey anlatmadı. Ama herkesin bir sırrı yok mudur?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
•Rose• (Jinson)
FanfictionSeni bulacağım demiştim güzelim, Berbat ettin hayatımı, yine de çok sevdim. Vazgeçemedim, ihtimal bile vermedin. Artık son sözüm bunlar sana... Gideceğim, göreceksin.