11'

27.7K 3.1K 2.6K
                                    

jeongguk hayatımda tanıdığım en inatçı kişiydi. sadece dışarı çıkmaya ikna olması bile yarım saatimi almıştı. normalde ne halin varsa gör der, kesinlikle sabredemezdim ama ölsem ne güzel olur gibi şeyler söylemesi yüzünden ona acımıştım. evet, benim de bir kalbim vardı.

yarım saat kadar zorladıktan sonra nihayet onu dışarı çıkarabilmiştim. ben yeontan'ın tasmasını tutarken o da somurtarak yanımda yürüyordu. "kimse beni taciz etmedi, paramı çalmaya da çalışmadı!" demişti huysuz bir şekilde. "görünüşe göre kendim de çıkabilirmişim."

elimle tam o sırada görüş alanımıza giren iki adamı işaret ettiğimde o tarafa doğru baktı. adamların üstü başı yırtık pırtıktı ve gözlerinin altı mosmordu. çöp kutularının yanında dikelip bize doğru bakıyorlardı. uyuşturucu satıcısı ya da tinercilerdi muhtemelen. jeongguk "ne-neden bize öyle bakıyorlar?" diye sorduğunda ona baktım. gözlerini büyütmüş, korkuyla adamlara bakıyordu. gerçekten de bebek gibiydi. eğer onu bırakmış olsaydım asla başının çaresine bakamayacağından emindim.

"bizi öldürmek istiyorlar."

elini koluma koyup ceketimi sıkarak "ne?" dedi korkuyla. cidden bu çocuğu yalnız bıraksaydım ölürdü.

"sakin ol jeongguk, sadece senin kırmızı saçlarına bakıyorlardır belki de."

kolumu bırakıp adamlara gittikçe yaklaşırken gözlerini devirdi.

"belki de senin gereksiz süslü kıyafetine bakıyorlardır. hem neden böyle giyindin ki sen?"

"fotoğraf çekiminden çıktım sana bebek bakıcılığı yapmak için, rica ederim."

susup cevap vermemişti çünkü tam o anda adamların yanından geçmiştik. bize bakmayı sürdürseler de bir şey dememişlerdi. jeongguk'un yanında olmam çok şeyi değiştiriyordu çünkü bu civarda uzun süredir yaşadığımdan beni tanıyorlardı.

adamlardan uzaklaştığımızda "sensin bebek!" demişti. yeontan'ın tasmasını sıkarken derin bir nefes almıştım. cidden katlanılmaz biriydi. beş dakika kadar daha yürüdükten sonra mızmız sesiyle tekrar konuşmuştu.

"taehyung, tasmasını biraz ben tutabilir miyim?"

"hayır."

"lütfen!"

"hayır."

"o kadar gıcıksın ki! oyuncağını paylaşmayan çocuklar gibisin! ne olur biraz da ben tutsam!"

"sus."

"gerizekalı," diye mırıldanmıştı.

"sensin gerizekalı."

ve jeongguk'la yürüyüşümüz bu şekilde spor parkına varıncaya kadar devam etti. kaldırımda yürümeye devam ederken, yeontan işemek için bir ağacın kenarında durup bacağını kaldırdığında biz de durmak zorunda kaldık.

jeongguk kollarını göğsünde birleştirip "beni senden daha çok seviyor diye kıskanıyorsun." demişti. sessiz kalma süresi beş dakikaydı en fazla. başıma ağrılar girmesine sebep oluyordu.

alayla gülerek "ben onun babasıyım yalnız." dedim.

"ne baba ama! eve bile gelmiyorsun, çocuk patlayacaktı evde sıkıntıdan!"

"jeongguk, sesini alçat. başımı ağrıtıyorsun."

aniden tasmasını elimden çekip yeontan'ı kucağına aldığı gibi koşmaya başladığında neye uğradığımı şaşırmıştım.

kendime gelip sinirle peşine takıldığımda aramızda çoktan kocaman bir boşluk vardı. insanların köpeklerini yürütüp oturduğu parka girip çim yolda koşmaya devam etti. yetişmek için var gücümle koşuyordum ama bana göre çok daha hızlı ve çevikti. o kadar pizza yememem gerektiğini biliyordum. çok ama çok sinirliydim. çocuk resmen köpeğimi kaçırıyordu.

jamais vuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin