episode two

66 11 2
                                    

     Her sabah olduğu gibi yine onun dükkanın önünden geçiyordum. İki gündür dükkanını açmaması endişelenmeme sebep oluyordu. Aslında Jungkook'un dükkanı açmaması benim için iyi bir şeydi fakat iki gündür gözükmemesi aklımdan kötü seneryolar geçmesine neden oluyordu.

     Bu seneryoların benim yüzümden gerçekleşebileceği ihtimali ise beni en çok korkutan şeydi. Onun canını gerçekten yakmıştım ama aynı zamanda yardım da etmek istiyordum. Aramızı düzeltmek için her şeyi yapabilirdim. Onun özel psikoloğu olabilirdim.

     Ama ben sana yardım etmeye çalıştıkça sen beni itiyorsun Jeon Jungkook.

     Onun evine gidip gitmemekte kararsız kalmıştım. Gitsem tepkisi ne olurdu? Peki o düşündüğüm şeyler gerçekleşti ise benim tepkim ne olurdu?

     Ayrıca ona zarar veren sadece ben değildim. Onun da bana verdiği zararlar olmuştu. Yaptığım hataları kapatmak için yaptığım onca şeyi hiçe sayıp o dükkanı yüzünden benim hayatımı karartmıştı o da.

     Onunla aramdaki ilişki çok farklıydı. Onu ölesiye seviyordum ama ona karşı hissettiğim nefret ise kesinlikle sonu gelmeyecek bir nefret idi. Ona karşı olan duygularımda kesinlikle kararsızdım.

     Kliniğe vardığımda kapıda bekleyen hastamla karşılaştım. Bu kadar erken gelmesi beni şaşırmıştı. Biraz daha yaklaştığımda gördüğüm görüntü daha çok şaşırtmıştı. Hüngür hüngür ağlıyordu. Böyle olması telaşlanmama sebep olmuştu. Yanına gidip ona sarılmıştım. En küçük hastamdı o benim. Bu küçük yaşında bu kadar şey yaşaması ona haksızlıktı. Tıpkı Jungkook gibi.

     "Benim yanımda istediğin kadar ağlayabilirsin Young-Nam. İçini boşalttığına emin ol. İçeriye geçmeye ne dersin? Seninle daha güzel ilgilenebilirim."

     Ağlamaktan konuşamadığı için kafasını sallayarak cevap verdi. Hastalarıma gerçekten kıyamıyordum ve onları böyle görünce dayanamıyordum. Özellikle bu küçük özel hastama karşı.

     "Evet Young-Nam. Konuşmak ister misin? Bugün neden bu kadar kötü oldun? Gördüğün bir kabus mu etkiledi seni?"

     Son sorduğum soruya karşı kafasını hayır anlamında salladı. Konuşması için biraz sakinleşmesini bekledim.

     "Bay Park ben çok kötü bir şey yaptım. Size az kalsın ihanet ediyordum. Size verdiğim sözü az kalsın bozuyordum."

     Aklımdan geçen şeyi yapmamasını umarak onu dinlemeye devam ettim. Çünkü kendine zarar vermesi ihtimali beni mahvedebilirdi.

     "Bay Park ben dün Jeon Jungkook'un yanına gittim. Hem de dükkanı kapalı olmasına rağmen evine kadar gittim."

     İşte bu kelimeler Jungkook'a olan o sonsuz nefretin bir kat daha artmasına sebep olmuştu. Sevdiğim insanlardan birine zarar gelmesi Jeon Jungkook'u öldürmem için kesinlikle geçerli bir sebepti.

     "Tamam Young-Nam. Kesinlikle sorun yok. Şu an burada benim yanımdasın. Neden biraz rahatlamıyorsun? Seninle bu konuyu güzelce konuşalım."

     Onun biraz daha rahatlamasını bekledim. O sırada Jungkook'un gerçekten iğrenç bir herif olduğunu ve eski kalbinden gerçekten eser kalmadığını fark ettim. Young-Nam benim gözümde daha çocuktu. Ona nasıl intihar etmesi için bir şey satmış olabilirdi?

     Düşüncelerimi Jungkook'tan çekip Young-Nam'a yönelmeliydim. Şu an yanımda o vardı ve ihtiyacı olan bendim.

     "Young-Nam hayat sana gerçekten çok geliyor, bunu biliyorum. Çünkü hayat zor ve senin için ekstra zorlukları var. Ama o kötülüklerde takılı kalıp güzel şeyleri görmemek haksızlık değil mi? Bazı şeyleri geride bırakıp ileriye bakmamız gerekiyor. Özellikle de senin gibi genç birisi. İntihar sadece bir kolaylık ve insanın kendini daha da değersiz hissetmesini sağlayacak bir şey."

Suicide Shop 'jikook'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin