Bugün her zamankinden daha çok yorgundum. Artık tamamen yıpranmış, bu hayatı kaldıramayacak hala gelmiştim. Vaz mı geçmeliydim? En sevdiklerimin yanında olmak bana daha iyi gelmez miydi? Peki buradaki en sevdiğim ne olacaktı? Yıllardır bana acı çektiren en sevdiğim...
O artık sevdiğim değil nefret ettiğim olmuştu benim. Bana yaşattığı onca şey kocaman bir sevgiyi nefrete dönüştürmüştü. Bana değer verdiğini düşündüğüm insan bencilliği yüzünden beni hiç yerine koymuştu.
Onu düşünmekten vazgeçip yataktan kalkmıştım. Bugün dükkanı açmak zorundaydım çünkü 2 gündür kapalıydı zaten. Keyfimi yerine getiren şey sadece o dükkanda vardı. O dükkan moralimi yerine getiriyordu. Sanırım insanların acı çektiğini bilmek bana güç veren, iyi hissetmemi sağlayan bir şeydi.
Dükkana girdiğimde çığlık çığlığa bağıran kişi korkmama sebep olmuştu. Buraya nasıl girebilirdi? Ayrıca kimdi bu adam? Neden bana bağırıyordu?
"Sen sadece hayatımı benden alan bir pisliksin Jeon Jungkook. İşe yaramaz herifin teki olduğun için insanları üzmeye çalışıyorsun sadece. Aciz bir insansın sen. Şu hayata karşı hiçbir gücün yok ama burada insanları öldürerek kendini güçlü göstermeye çalışıyorsun."
Bana karşı sarf ettiği kelimelere bakılırsa daha önce ölmesi için yardım ettiğim birinin yakını olmalıydı. Başka türlü bana bu derece kan kusan birisi olamazdı çünkü.
"Evet bayım. Anladığım kadarıyla yakınınız öldü. Ama bu beni kesinlikle ilgilendirmiyor. Ona sahip çıkamayan sizdiniz. İnsanlar dünyada iken onlara gereken değeri vermeyip ölünce en değerli varlık yerine koyup bana saldırmak acizlik asıl. Eğer birini seviyorsanız ona bu sevgiyi vaktinde göstermelisiniz. Yoksa gördüğünüz gibi geç kalabiliyorsunuz."
Adam bana nefretle bakıyordu. Aynı zamanda ağlıyordu. Belki bugünkü müşterim o olabilirdi. Evet, şu anki krizi fırsata çevirip onu intihara sürükleyebilirdim.
"Buraya kimse mutlu olduğu için gelmiyor bayım. Hayat daha doğrusu hayat değil sevdikleri onlara değer vermedikleri için buraya geliyorlar. Ben kimseyi ölüme yönlendirmem. Ben katil değilim çünkü. Katil olan sizlersiniz. Sevdiklerinizi öldürüyorsunuz."
Sanırım söylediklerim onun içinde garip duygular yaşatmıştı. Şu an içindeki duygular ne yapacağını bilmiyordu. Nasıl düşünmesi gerektiğini bilmiyordu. Doğru mu söylüyordum, buna kesinlikle inanmak istemiyordu.
"Ona bu zararı ben vermiş olamam. Ben onun en güzel şekilde yaşamasını isterdim. Ne isterse verirdim ona."
"Demek ki ne istediğini tam olarak anlayamamışsınız. Şu an siz ne istiyorsunuz, ne istediğinizi biliyor musunuz? O geçmişte kaldı ve siz de onunla beraber kaldınız. Belki yanına giderek bazı şeyleri düzeltebilirsiniz."
Umarım bu dediklerim işe yarardı. Bana inanır mıydı?
"Belki de doğru söylüyorsunuzdur. Ölmesi gereken bir kişi de benimdir. Şu saatten sonra yaşamaya devam etsem ne değişir ki? Ayrıca sizi suçlamak aptalca bir hareketti. Gerçekten özür dilerim. Ama yine de bana yardım edebilirsiniz, değil mi?"
Bu kadar çabuk ikna olması beni memnun etmişti. Sabah sabah hemen müşteri bulmuştum. İntihar haberleri sabah daha keyifli olurdu zaten. Bu sefer urgan satmayı hedefliyorum ama.
"Tabiki de yardım ederim bayım. Benim işim bu. Bu dükkanda fazlasıyla seçenek var. Hadi hoşunuza gidebilecek bir şeyler seçelim."
Adamın bu kararından sonra bu kadar canlanmam onu şaşırmıştı herhalde. Ne var yani, intihar olaylarına bu kadar sevinmem anormal bir şeydi sanki.
"Sizce size en uygun seçenek ne efendim? Nasıl ölmek istersiniz? Ölümde başarılı olmanız en büyük temennim."
"Ben şey düşü-"
Konuşmasına izin vermeden dükkandaki en güzel seçenekleri sundum ona. Bu güzelliklere karşı hayran kalmıştı herkes gibi. İnsanlar işimin kötü bir iş olduğunu düşünüyordu ama az çok hayran kalıyorlardı bana.
Adamın dükkandan çıkması ile onu takip etmeye başladım. Hedefimi yerine getirip urgan satmıştım ona. Bu ölümü izlemek en büyük keyfim olacaktı. Evinin önüne gelip onu görebileceğim bir yere geçmiştim.
Urganı uygun bir yere asıp sandalyeyi yere koyduktan sonra üstüne çıktı. İlk başta kendine güvenememişti. Emin olamadı. Yapmak istemedi büyük ihtimalle. Ama tek seçeneği buydu. Ölüm onu çağırıyordu ve gitmeliydi.
En sonunda güvenini toplayan adam urganı kafasına geçirmişti. Nefessizlikten çırpınmaya başlayan adamın görüntüsü daha önce hiç tatmadığım bir keyif tattırıyordu bana. Ölüm bu kadar keyifli bir şeydi işte.
Adamın öldüğünden emin olduktan sonra saklandığım yerden çıktım. Dükkana geri dönmem lazımdı. 2 gündür iş yapmıyordum zaten. Bu kadar rahatlık yeterdi artık.
Arkamı döndüğümde ben adamı izlerken beni izleyen birisi ile karşılaştım.
Park Jimin.
Donuk bir ifadeyle beni izliyordu. Son tartışmamız onda ne yaratmıştı hiç bilmiyordum. Sadece içimden geçenleri söyleyip ayrılmıştım oradan.
"İnsanların ölmesi sana keyif veriyor anlaşılan. Bunu kabul et, tek katil ben değilim."
Katil olduğunu kabul ediyor gibi gözüküyordu. Katil olduğunu kabul etmesini istiyordum zaten ama yüzsüzlük yaparak değil.
"Burada ne işin var? Son konuşmamız sende hiçbir etki yaratmadı herhalde. Ailenle olan mutlu hayatında hiçbir değişiklik yok mu?"
Bana gülümsemişti. Hem de o melek gülümsemesi ile. Neden bunu yapmıştı? Gülümsemesi gereken bir şey söylememiştim. Bu gülümsemeyi özlemiştim sanki. O gülümsediğinde içimden o eski duygularım geçmişti. Bu kadar güzel gülümsemek zorunda mıydı?
"Sana bunu getirdim. Aslında dükkanına gelmiştim ama müşteri vardı. Bölmek istemedim. Müşteri varken gelseydim kavga edebilirdik zaten. Senle bir kez olsun kavga etmeyelim istedim. Çünkü senin bana verdiğin özel bir hediyeyi getirdim."
Bana uzattığı günlük gözlerimin dolmasına sebep oldu. Aynı zamanda gülümseme sebebim olmuştu. Park Jimin yıllar sonra tekrar gülümseme nedenim olmuştu. Ama bu ona karşı olan nefretimin yok olduğunu göstermiyordu.
Günlüğü elinden sertçe çekip aldım. Yüzüme gelen aptal tebessümü hemen yok ettim. Bana yaptığı şeyleri unutup bir günlükle onu affedemezdim.
"Sakin ol Jeon. Bu artık senin zaten. Önceden de senindi. Burada sadece güzel anılarımız yazıyor. Her şeyin güzel olduğu günler. Her gece bunu okuyorum ben. Senin güzel yazınla yazılmış o güzel sözleri okuyorum. Umarım sen de okursun bunları. Geçmişi yani bu günleri unutmak istemezsin umarım."
O meleksi gülümsemesini sunup gitti. O güzel gözleri yıllar sonra tekrar parlamıştı.
Eve geldiğimde günlüğü masanın üstüne koyup düşünmeye başladım. Bunu yapmalı mıyım? Onu affetmem için mi vermişti bu günlüğü bana? Çünkü bu günleri okursam bana verdiği zararı unutup verdiği sevgiyi ve değeri hatırlayabilirdim.
Deliler gibi düşünüp bunu çöpe atmaya karar verdiğimde Jimin'in bunu her gece okuduğu aklıma geldi. Doğru mu söylüyordu? Eğer doğruysa gerçekten bana hala daha değer veriyor demekti.
Bana değer veriyorsa ben neden ona bir şans vermiyordum?
Sıkmaya mı başladım?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suicide Shop 'jikook'
FanfictionJeon Jungkook'un 'intihar dükkanı' girenin kurtulamayacağı bir yerdi. O dükkanı görenin intihar isteği daha fazla artıyordu. Jeon Jungkook ise onlara yardım etmeye bayılıyordu. Park Jimin ise adı ile ün yapmış ünlü bir psikolog. Jeon Jungkook'un işi...