Jonesy - Song
■ ■ ■ ■Yokuşlar vardı. Çıkılması imkânsız binlerce yokuşlar vardı önümde. Ancak ben hiçbirini çıkmak istememiştim. Canı yanan insanlar vardı. Binlerce hatta milyarlarca canı yanan insanlar vardı. Ben, onlardan olmak istedim. Ancak olamadım. Ölü ruhum ve bedenimle onlardan fazlası oldum.
Çıklacak o yokuşları asla çıkmadan, zor yollardan geçmeden ölü olunur mu? Dediler. Onlara takımyıldızlarımı gösterdim. Sustular.
Şimdi hâlâ ruhum ve bedenim ölü. Balkonda Jongin ile beraber oturuyorum. Bulutlara bakıp gülümsüyor. O da ölü. Ruhu binlerce yıl önce onu yaşam dolu olduğu için terk etmiş, öyle diyor. Ancak sanki bu o kadar da umrunda değilmiş gibi gülümsüyor ardından. Belki de gerçekten de umrunda olmamıştır. Bilmiyorum.
"Dün gece onunla konuştum." Dedi utanarak. "Sessizdi ama o kadar güzeldi ki Baekhyun, ölü olan bedenim bile onun sonsuzluğunda canlandı." Gülümsedim. Jongin, çok güzel seviyordu. Ki bazen onu sadece bu nedenden dolayı deli gibi kıskandığım oluyordu da.
"Ne konuştun onunla?" Diye sordum ağlamamaya çalışarak. Dudaklarını büzdü.
"Dünyayı anlattım. Sonra ise kendimi, neden ölü olduğumu anlattım. Sessizce dinledi beni. Ben anlatırken duygulandı ama." Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım.
"Duygulandı mı gerçekten?" Gözleri dolu dolu başını salladı.
"Evet, ben ağlarken kendisini zor tuttu hatta. Ancak ağlamasın diye gülümseyiverdim hemen." Başımı salladım. Aklına bir şey gelmiş gibi ellerini çırptı. "Bugünle yarını bir yaparsam eğer sonsuz olabilir miyim?" Dedi heyecanla.
"Hayır," dedim düz bir sesle. "Sen gökyüzü değilsin, sonsuz olamazsın." Parçalara ayrıldı. Binlerce parçalara ayrıldı. O da yetmedi ağladı. Tek bu sözüm için kocaman adam yanımda bebek gibi ağladı. O vakit sevdiği kişinin asla onu benim gibi kırmamasını diledim. Jongin, bir komutan olsa da hassastı. Çok çabuk ağlar, bir anda kırılabilirdi.
"Kyungsoo sonsuz ama," dedi burnunu çekerek. "O sonsuz bir yıldız. Tabii sen bundan ne anlarsın? Kollarındaki takımyıldızlarına bakarak, gerçek yıldızları unutmuşsun. Burada da gelmiş beni sahte sözlerle paramparça ediyorsun." Şimdi ben de paramparça oldum. Ölü ruhum bunlara alışıktı ama gene de acıtmıştı az da olsa.
"Üzgünüm," dedim göz yaşlarımı silerek. "Seni paramparça etmek istemezdim." Başını salladı.
"Önemli değil." Dedi gülümseyerek. Başka bir konunun açılması için hemen konuşmaya başladım.
"Kyungsoo'yu hiç diğerleriyle karıştırdığın oluyor mu?" Başını iki yana salladı.
"Onu gözüm kapalı olsa bile bulabilirim. Hem diğer yıldızlar çirkin. O çok güzel ama. Sadece ışığıyla değil, kalbiyle de güzel. Her gece ona dizelerimi hediye ediyorum. Üstümde binlerce insanın kanını taşırken o sanki bunları hiç umursamıyormuş gibi sadece bana ve dizelerime parlıyor." Gülümsedi. "Bazen bu bile yetiyor onu karıştırmamam için." Bu sefer gerçekten sanki her şeyden vazgeçmiş gibi ağladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
çoban ve yıldız savaşları // chanbaek
Fanfiction"Ellerindeki yüzükleri yaralarını kapatabilmek için hiç çıkartmadığını söylemişti. Ona takımyıldızlarımdan bahsetmedim.." -ilk yıldız, son çoban, prens, gezgin. bir'