Andrea Lindsay - Demain des l'aube
■ ■ ■ ■"Bu da ne demek oluyor şimdi?" Dedim şaşkınca. Dudaklarında bitmek bilmeyen gülümsemesi ile tam gözlerimin içine baktı.
"Hep bir savaşçı olmak istemiştin sen öyle değil mi?" Saçlarının arasında duran papatyalardan bir tane alarak, kulağımın arkasına sıkıştırdı. Alt dudağımı dişledim ağlamamak için. Bazen savaşçı yıldızlar bile can yakabiliyordu.
"Bunu nereden bildiğini sormayacağım." Dedim ciddi olmaya çalışarak. Ancak bana içten bir şekilde gülümsediğinde sadece ama sadece yerle bir olmakla kalmadım. Tüm ciddiyetim sular altına gömüldü.
"Ölüyorum ben." Daha sıkı sarıldı. "Sen tam buradayken ben ölüyorum güzelliğine." Gözlerimi kocaman açarak onu itmeye çalıştım. Yüzük dolu ellerinden birisini sırtımdan çekip, kulağımda duran papatyayı okşadı.
"S-sen," dedim sinirle. "Sapığın tekisin." Başını iki yana salladı.
"Kayan yıldızları engellemek sapıklık değildir." Gözlerime baktı. "Ben sadece kaymanı ya da büyük bir kara delik olmanı engelliyorum." Derin derin nefes aldım.
"Büyük itimalle ölüp gitmem kimsenin de umrunda olmazdı. Bu herkesin beklediği bir şeydi zaten." Bu sefer tam anlamıyla kollarından kurtularak geriye doğru kaçım. Bomboş gözlerle bana baktı.
"Hayır." Dedi düz bir sesle. "Benim umrumda olurdu. Benim tamamen umrumda olurdu." Tek kaşımı kaldırdım. Kalbimin olduğu yerde her an patlamaya hazır bir şekilde duran kırmızı bir balon varmış gibi hissediyordum.
"Sen sadece savaşçı bir yıldızın tekisin." Dedim öfkeyle. "Umrunda olsa bile ne olur ki?" Saçındaki bir papatyayı eline alarak onunla oynamaya başladı.
"Ben senin hayallerinim Baekhyun. Yaşayamadığın, yaşamak için canından vazgeçtiğin hayallerinim." Elindeki papatyayı bana doğru uzattı. "Bunlar da senin içindeki hisler." Yutkundum. "Yani asıl öldürmek istediklerin." Papatyayı elime aldım.
Belki de o camdan atlasaydım çok daha az canım acırdı. Çünkü bu his içimde öyle bir sızı yapmıştı ki ağlarsam ya da kollarımdaki çizikler kendilerini hissettirdiğindeki gibi sessizce beklesem geçecek gibi durmuyordu.
Hızla ayağa kalktım. Ağlamamı görmesin diye yüzümü saklayıp duruyordum karanlık odada. Ne yapacağımı ya da nereye gideceğimi zerre bilmiyordum. Sadece tek istediğim nereye olursa olsun buradan uzaklaşıp gitmekti. O da benim gibi ayağa kalktı. Yutkundum bilmem kaç defa. Nedeni bilmediğim bir şekilde korku vardı içimde. Korkuyordum. Öyle böyle değil, çok korkuyordum.
Gözlerimi kapatarak öylece durdum bir süre. Tam açacağım sırada onun kollarını hissettim. Yavaşça gözlerimi açarken bana tekrar gülümsedi. Ağlamak istiyordum. Beni nasıl bu kadar iyi tanıdığını bilmediğim bu yabancının yanında deli gibi ağlamak istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
çoban ve yıldız savaşları // chanbaek
Fanfic"Ellerindeki yüzükleri yaralarını kapatabilmek için hiç çıkartmadığını söylemişti. Ona takımyıldızlarımdan bahsetmedim.." -ilk yıldız, son çoban, prens, gezgin. bir'