O garip rüyadan uyanmış, kendimi mal gibi hissediyordum. Rüyamda grupları gezdiğimi hatırlıyordum fakat kimleri gördüğümü hatırlamıyorum, bir kişi hariç.
Kim olduğunu bilmiyorum fakat cesurlukta olduğunu ve oradaki en rütbeli kişi olduğunu biliyordum.
Peki bu adamı neden rüyamda gördüm ki ben? Onu tanımadığımdan eminim. Onu hiçbir yerde görmediğimden de eminim.
Tanımadığım birini rüyamda gördüm, ah bu gezi için çok sabırsızlandım.
Mutfağa geçip kahvaltıya başladım. Masada sadece Taeil hyung ve ben vardım.
"Annemler neden yemiyor?"
"Bizden önce yapmışlar, dışarı çıkacaklarmış."
"Peki."
"Hızlı olalım, geziye katılacağız bugün."
"Ahh çok merak ediyorum. Kim bilir diğer gruplar nasıl?"
"Aslında cesurluk hariç hepsini tahmin edebiliyorum. Ama orası biraz garip."
"Haklısın, neyse gidince görürüz."
~
"Çocuklar bugün sizlerin, yani fedakarlığın sırası. Aslında ilk sizler gezeceksiniz diğer grupları. Her neyse, bugün fedakarlık hariç dört grubu gezeceğiz. Her grup için bir saatimiz var. Yani gezimiz dört saatlik. Dört saatin sonunda sizi yine burada bırakacağız. Şimdi arabaya binin."
Sırayla arabaya bindik. Hemen ardından görevliler bindi ve araba çalıştı. İlk olarak nereye gideceğimizi bilmiyordum. Bu yüzden görevlilerden birine sordum.
"İlk olarak hangi grubu ziyaret edeceğiz?"
"İlk grubumuz dostluk."
"Tamam, teşekkür ederim."
"Rica ederim."
Yerime oturup camdan dışarıyı izledim. Genel olarak fedakarlığın dışına çıkmadığım için buraları pek bilmiyordum.
Birden bir geçit gibi bir şey gözüktü. Araba durdu, şoför dışarıdaki adama bilet gibi bir kağıt uzattı. Adam kontrol etti ve araba tekrar çalıştı.
Dostluğa girince neredeyse rüyamdakinin aynısı olduğunu fark ettim. Herkes gülüşüp, eğleniyordu.
Araba durunca sırayla arabadan indik, dostluğun merkezine doğru ilerledik. Bir kapıdan içeri girdiğimizde karşımıza konferans salonu çıktı. Yine sırayla oturup, konuşma yapanları dinledik.
Konuşmanın özeti ise şuydu:
Eğer huzurlu, güzel bir hayat yaşamak istiyorsanız buraya gelin.
Peki ben bunu mu istiyorum?
Hayır.
Ardından arabaya bindik, ikinci grubumuza doğru ilerledik.
"Evet gençler, ikinci durağımız bilgelik."
Bunu duyunca Taeil hyung birden sevinmişti.
"Burayı seçeceksin değil mi?"
"Şşt kimseye söyleme."
"Tamam tamam, aramızda sır hyung."
Araba durduğunda yine inmiş, bilgeliğin merkezine girmiş, bize ayrılan bölümlere oturmuş ve dinlemeye başlamıştık.
Yine konuşmanın özeti şuydu:
Eğer zekanızla bir şeyler başarmak istiyorsanız, ülkenin beyni olmak istiyorsanız buraya gelin.
"Ülkenin beyni olmak istediğini hiç düşünmemiştim hyung. Fedakarlığa çok uygun gibiydin."
"Uygun olmak zorundaydım Hyuck. Ama artık değilim ve istediğim yere ait olacağım artık."
"Senin adına sevindim hyung."
"Teşekkürler Hyuckkie~"
Arabaya bindiğimizde artık iki grup kalmıştı. Ya dürüstlüğe gidecektik ya da cesurluğa.
Görevli araba hareket ettiğinde bile bir şey demeyince heyecanlanmıştım. Fakat sonrasında beni hayal kırıklığına uğratan cümle çıktı ağzından.
"Sıradaki grup, dürüstlük."
Birden düşünmeye başladım. Eğer birisi dürüstlüğü seçerse ve yalan söylerse ne olurdu ki ona?
Ya kimse anlamazsa yalan söylediğini? O zaman ne olurdu?
Bunu kesinlikle orada sormalıyım.
Saatime bakınca saatin 15.00'a geldiğini fark ettim. Bu da demek ki eve gidince saat 17.00 olacaktı.
Oh günlük yardımdan yırttık! Teşekkürler Tanrım.
Araba durunca bu sefer bir binaya değil de piknik alanı gibi bir yere gittik.
Bina yapacak paraları mı yok ki?
Hepimiz için yere atılan minderlere oturup dinlemeye başladık. Kadının konuşması bitince aklımdaki soruyu sormak için parmak kaldırdım. Kadın gülümseyip söz hakkı verdi. Sorumu sorduğumdaysa herkes aynı şeyi düşünmüş olacak ki bana katıldılar. Kadına dönüp bakınca cevabı bilmediği ortadaydı.
"Açıkçası cevabı bilmiyorum. Yani yalan söylediğini anlarsak ceza alır. Ama anlamazsak sanırım yapabileceğimiz bir şey olmaz."
"Yani bu da demek oluyor ki, burası da tamamen dürüst olmayabilir."
"Ah çocuklar bunun gerçekleşeceğini sanmıyorum, çünkü insanlar buraya seçerek geliyor. Yani yalan söylemek isteyenler seçmiyor."
"Yine de burasının %100 dürüst olduğunu söyleyemezsiniz."
"Evet, malesef."
burayı kesinlikle eledim.
Konuşma bittiğine göre herkes ayağa kalkıp, arabaya doğru ilerledi. Yerlerimize geçtik ve artık son durağımız olan cesurluğa doğru ilerledik.
Çok geçmemişti ki yine bir geçitten geçtik ve bu sefer diğerlerinden daha farklı bir bölüme girdik. Her yer siyahtı, eskiydi ve şey... Korkunçtu.
İçeri girip bize ayrılan bir yer aradık. Fakat bulamadık.
"Kusura bakmayın arkadaşlar, bir yer ayarlayamadık. Sizi ayakta bekleteceğiz bu yüzden. Her neyse ben Mark."
İşte o an rüyama giren kişinin o olduğunu anladım. Rüyamdakinin aksine korkunç değil, aksine tatlıydı.
Çıkık elmacık kemikleri ona bir hava katmıştı. Çok genç duruyordu. İlgimi çekmişti açıkçası.
Onu incelerken gözlerimiz buluştu, hayır bu filmlerdeki gibi romantik bir an değildi. Gözlerinde açık bir şekilde belli olan alaycılık vardı. Fedakarlıktan olduğum içindi bu, anlayabiliyordum onları.
Fakat benim gözlerimde onunkinin aksine hayranlık vardı. O kadar havalı duruyordu ki, hayran olmamak imkansız gibiydi.
"Buraya gelenler napıyor?"
"Buraya gelen çaylaklar önce eğitim alıyor, belirli bir süre sonra yarışma oluyor ve yarışmadan elenler gruptan atılıyor."
"Yani burayı seçsek bile burada kalabilmek için savaşmamız gerek."
"Evet, cesurluğu seçmek düşündüğünüzden daha zor. Sizin gibi anne kuzuları pek beceremez."
"Belli olmaz." sesim biraz yüksek çıkmıştı. O da da dahil herkes duymuştu.
"Öyle mi dersin?"
"Evet."
"Görüşürüz o zaman anne kuzusu."
"Görüşürüz."
Bölüm Sonu.
~Frau