| comer

207 23 20
                                    

Elleri ellerime değdi.

"Bugün zirveye çıkacağız."

"Nasıl bir insansın sen?"

Elimi çektim.

"Benim aptallığımdı, senden ne bekledim ki?"

"Dongyoung, sınırlarımı zorluyorsun."

"Sen gerçekten kendi çıkarların adına insanların hayatlarını bahane edip vicdan yapıyorsun. Sen baba değilsin. Sen bir canisin."

Gözlerini yumdu.

"Bundan sonra her gün lanet yüzünü göreceğim."

Bir süre sessizce kaldık.

"Senin yüzünü göreceğime odamda devam ederim."

Odaya girerken kesinlikle karşı çıkmadılar. Ama hapı güzel yemiştim.

Hayatımın en berbat son günleri olabilir miydi? Hayır, hayır bunun için çok erkendi. Kendimi korumaktan başka çarem yoktu. Hepsi bir anlık dalgınlığımdan dolayı meydana gelmişti.

Ellerimi sıkıp yatağın köşesine oturdum. Ben günlerce ne halt yiyecektim? Beni nasıl bırakırdı ki? Böyle vicdanım da sızlıyordu. Bir öğrencimin ölümüne sebebiyet vermiştim. Kim bilirdi ki bunun olacağını? Henüz sabah veya birkaç gün önce karşında ama şimdi yok. Kafasından geçeni bilemezdim.

Ağlamak istemezken ağlamaya başladım. Ben bunları hak etmiyordum. Her ne kadar suçum olsa da hayatımın mahvolmasını istemiyordum. Kurduğum hayallerin sonu böyle değildi ki. Bir insanın hayatı dakikalar içinde nasıl değişebilirdi?

Kafama vurmaya başladım. Ne yapabilirdim? Aç ve aynı zamanda evde kısıtlı kalacaksam kısa zamanda ölmem demekti.

Kapı tıklandığında ayağa kalkıp kulpu tuttum.

"Ne var?"

"Xiaojun."

Kapıyı açtığım gibi içeri girdi.

"Özür dilerim. Nasılsınız?"

"Sorun yok."

"Ağlıyorsunuz ama."

"Resmi konuşmayı keser misin, ben iyiyim."

"Yemek ye lütfen. Bay Oh yemek yemeyecek. Biz de birazdan evde bulunmayacağız. Sadece güvenlik olacak. Bu yüzden biz olmadığımız süreçte en azından aç kalma. Çok hassasın."

Kulağıma eğildi.

"Biraz zor olsa da çözümü bulunacak. Sık dişini."

Kafamı salladım.

"Teşekkür ederim."

Öksürdü.

"Yani yemeğe inmenizi rica ediyor. Lütfen buyrun."

Gözlerimi kapıya yönelttiğimde Johnny denen adam karşımızda bize bakıyordu.

"Tebrik ederim sürtük."

Derin bir nefes aldım.

"Ben evlendim. Patronunun kocasıyım ve bana hakaret etme hakkının sana verildiğini düşünmüyorum. İpler elime oturduğunda senden bunun hesabını sorarım."

"Yerine çabuk yerleşmişsin. Kendini kaptırma aman, dikkat et uyuma."

Güçlü gibi davranmak kolaydı. Ama içten çöküşü onarmak zordu. Yanından geçip aşağı indim.

Ben ne yapıyordum? Kendime zarar vermemeliydim o yüzünden yemek yemeliydim.

"Beni kırmayacağını biliyordum demek isterdim ama kendi kendine inatlaştığın için demek istemiyorum. Vazgeçersin falan. Sürekli de hastanelik olursan işim iş."

"Senin yüzünden hastanelik oldum, ben sağlıklı bir insanım."

Yemeyecekti ama karşımda beni böyle konuşturacaktı. Masaya oturdum. Tabakta olan çorbayı içtikten sonra yumurtaya yönelirken gürültüyle kapanan sesi kapı duyuldu.

Korkmalı mıydım? Tam dilimli  salatalığı ağzıma atarken konuştu.

"Boğazında dizilmiyor mu? Jaemin aklına geliyor mu hiç? Benim geliyor."

Elimdeki stickleri bıraktım ve ittim.

"Senin oturduğun yere oturuyordu..."

Yutkundum, bunu cidden söyleyince dizilmediğini mi sanıyordu? Yemeği yememi istiyorsa neden bunu demişti?

"Yemeğe devam et"

"İstemiyorum."

Masadan kalkıp bir adım attım ki bir terleme ve baş dönmesi ile sandalyeye geri tutunup oturdum.

"Bunu bekliyordum."

in the fourth minute | dojaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin