28 Ekim 1997
Ülke yoksulluğunu kaybediyor, ekonomi gitgide canlanıyordu. Daha düne kadar sıradan bir marka olan Samsung yükselişteydi, her yere gökdelenler dikilmişti. Varlık ve zenginlik başkenti alıp götürüyordu.
Seokjin, şatafatı sevmezdi. Yeni yeni oluşan bu yüksek ve devasa binalardan, ışıltılı sokaklardan kaçmak için küçük sokakların birinin arasında bulduğu ilk pojangmacha* ya girmişti.
Çadırın içi çok dolu görünüyordu, başta dışarıda oturmak istese de ekim soğukluğu üzerindeki cekete inat kemiklerini sızlatıyordu. Bu yüzden içeride oturmaya karar verdi.
Etrafında bir sürü şen kahkaha atan ve fısır fısır konuşan erkekler vardı. Birçoğunun iş çıkışı arkadaşları ile buraya içip demlenmeye geldiği belli oluyordu. Seokjin, eğer kutlanacak bir şey yoksa pek içmezdi, bu gece de içmeyecekti. Yalnızca karnını doyurmak istiyordu.
İçeride bulunan birkaç kadının onu dikkatle izlediği fark etti ancak aldırmadı. İzlenilmeye hem alışkındı hem de sevmezdi. Başındaki şapkayı biraz daha bastırarak düzeltti. Yüzünün belli olmasını engellemek istiyordu.
Boş taburelerden birine oturdu, uzun bacakları için alçak tabure biraz sorun teşkil ediyordu ancak onları diğer taraftaki insanları rahatsız etmeyecek şekilde uzattığında bu sorundan az da olsa kurtulmayı başardı.
Bir süre sonra yanına gelen çalışan kadına kimbap siparişi verdi. Yaşlı kadın ona içecek bir şey isteyip istemediğini sorduğunda ise hafifçe başıyla reddetti. Midesi oldukça boştu ve güzel bir kimbap ile onu doldurmak istiyordu. Zaten uzun zamandır kendine bir 'iş' bulamıyordu, bu yüzden canı sıkkındı. Belki burada satılan kimbap bu sıkıntısını az da olsa giderirdi.
İçeri gitgide ısınıyordu ya da Seokjin artık ısınmıştı. Yine de ne üzerindeki ceketten kurtulmaya niyeti vardı ne de başındaki şapkadan. Başını eğip yemeğinin gelmesini beklerken kendini gizleme işine devam etti. Kalabalığı sevmiyordu, içlerinden birinin onu tanıma olasılığı bile bir tehlikeydi. Her ne kadar hareketleri abartı şekilde garip olmayacak hâlde sergilese de birilerinin dikkati yine de üzerindeydi.
Seokjin kimbapı henüz gelmemişken kalkıp gitmeye karar verdi lâkin midesinden gelen uyarı onu taburesine çivi gibi çaktı.
Evinden oldukça uzaktaki bir mahalledeydi, geri dönüp kendine bir şeyler hazırlayana kadar bayılacaktı. Neden saatlerdir bir şeyler yemediğini sorgulayıp kendine kızarken biraz önceki yaşlı kadın tabağını önüne gülümseyerek bıraktı. Seokjin artık açlığı dışında bir şey düşünmezken ilk lokmasını aldı.
Tadı beklediği kadar muazzam değildi ancak şimdilik bununla idare etmesi gerekecekti.
Karnını, düşünme yetisini geri kazanana kadar doyurduğunda başını kaldırdı ve çadırın içinin artık daha az kalabalık olduğunu gördü. İş çıkışı gelen grup dışında sadece üç kişi kalmıştı, kendisi dördüncü kişiydi.
Artık daha az kişi kaldığından ve başındaki şapka da saçlarını kaşındırdığından ondan bir süreliğini kurtulmak istedi ve şapkayı başından çıkardığı gibi arka cebine sıkıştırdı.
Yan taraftaki masada gördüğü gazeteyi uzanıp aldı. Bugünün haberleri hakkında bir bilgisi olmadığı gibi gazete ona bir 'iş' de verebilirdi.
Müzik endüstrisinin yeni gözdesi Kore Popu hakkında olan haberi hızlıca geçti. Sinema sektöründen de iki kişi evlenmişti. Seokjin magazin sayfasında olduğunu fark edince sayfayı hızla çevirdi ve bu öyle sesli olmuştu ki sarhoş olanların bile dikkatini çekmişti. Bir bu eksikti, diye düşündü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pembe panter | namjin ✓
Fanfic"İnsanlar bana Jin demeyi tercih ediyor, polisler ise Pembe Panter. Sen ise, tatlı Namjoonie, yeni ev arkadaşım diyebilirsin." Sene 1997. Ünlü hırsız Kim Seokjin ya da polisler arasındaki takma adıyla Pembe Panter, yine polislerden kaçarken Namjoon'...