Intro (ve medyada) : Spencer Sutherland - Sweater
Yağmurlu bir günde Taehyung ve Jungkook okuldan çıkmıştı. Hergün olduğu gibi Taehyung sevgilisine eşlik edecekti durağa kadar. Fakat yoktu şemsiyeleri ve sırılsıklam olmuştu bedenleri şimdiden. Duraksadı birden. "Jungkook, hasta olacaksın. Gel bizim eve gidelim. Kuruyunca gidersin sen de." Utangaçtı sesi. Daha önce sevgilisini evine hiç davet etmemişti. Üç yıl olduysa da çıkmaya başlayalı; ailesinin bilmesini, bir şeylerden şüphelenmesini istemiyordu. Hep dışarıda buluşurlardı bu yüzden.
"Sorun değil," dedi öteki. Saçlarını elleriyle geriye ittirirken "şuradan otobüse atlar giderim." Devam etti yürümeye. Fakat duraktaki kalabalığı fark ettiğinde utangaçça geriye dönmüştü. "Düşündüm de...Evine gitsek daha iyi olur."
Kim Taehyung neden dört yıl sonra Amerika'dan döndüğünde bu anıyla zihnini meşgul ettiğini bilmiyordu. Dört yılda çok fazla kişi girip çıkmıştı hayatına. Bunun eski sevgilisi için de böyle olduğuna emindi. Yine de yıllar sonra vatanına ayak bastığı şu sırada, gökyüzüne bakarken düşünmüştü onu.
Taehyung'un evi okula çok yakındı. Beş dakika yürüdükten sonra ulaşmışlardı. Kurulandıktan sonra Taehyung iki tane kazak seçmişti dolabından. İkisi de siyahtı. Siyahı severdi Taehyung, karamsar fikirlerini bir tek siyah taşırdı çünkü. "Üff çok iç daraltıcı." demişti Jungkook. Hep öyle derdi. Renkli şeyleri severdi o. Pembe, yeşil, mavi, kırmızı ve mor...
Ev sahibi gülümseyip dolabındaki siyah haricindeki tek rengi uzattı ona. Kahverengiydi bu seferki. Jungkook yine memnun olmamışçasına dudaklarını büzdü. "Bununla da memur gibi hissettim kendimi." Sonra çok mırın kırın ettiğini fark ederek hemen çevirdi lafı, "Ama senin için giyeceğim!" Ardından arkalarını döndüler birbirlerine, giyinmek üzere.
"Acaba ne oldu o kazağa?" dedi birden. Kore'deki yeni evine ilk adımını attığı sırada, telefonun öteki tarafındaki anlamamıştı onu. "Ne kazağı Taehyung? Bar diyorum. Akşam gidip gelişini kutlayalım diyorum."
Jimin ona konuyu hatırlattığı sırada, Taehyung omzunu silkti. Artık ne Jungkook vardı ne de çok sevdiği kazağı. Belki de sevmiyordu gerçi. O günden beri ilk defa sorguluyordu yerini. "Peki olur." dedi kısaca, kendisini koltuğa atarken. "Kimler geliyor?"
"Daha diğerleriyle konuşmadım ama Namjoon gelir herhalde. Tek yaptığı kıçını devirip bira göbeği yapmak. Ama Seokjin yine de ona deli gibi âşık olduğunu söylüyor. Altı yıl oldu helal yani-"
"Peki Jimin, öyleyse akşam ararsın beni. Buluşuruz sonra. Olur mu?" Taehyung onun işin dedikodu kısmına atlayacağını fark ettiğinde araya girmişti hemen. Yorgun hissediyordu, dinlenmeliydi.
"İyi peki. Sen dinlenmene bak."
Telefon kapandıktan sonra gözlerini kapattı Taehyung.
"Jungkook..." derken konuşan kimdi? Genç adamın kendisi mi yoksa anksiyetesi mi? Muhtemelen ikinciydi. "Ben üniversiteyi Amerika'da okuyacağım." Sesindeki siyahlığın farkında değildi sevgilisi. Gülüşü rengarenkti. Ona sarılırken dünyanın en mutlu insanıydı.
"Bu harika Taehyung!" diyordu. Anlamıyordu. Harika falan değildi. Evet, hayatı için mükemmel bir fırsattı ve en büyük hayaliydi. Kaçırması ihtimal dahilinde bile değildi. Ama...
"Ayrılmak istiyorum." Kafasındaki sesler dışarı çıktı.
Uzun mesafe ilişkisine dayanır mısınız sanıyorsun Taehyung! Sen gittiğinde başkalarıyla görüşecek, sana olan sevgisi azalacak. İki yabancı olacaksınız birbirinize. Şimdiden bitir. Birgün o seni arayıp başkasını sevdiğini ve bitirmek istediğini söylediğinde dayanamazsın buna.
![](https://img.wattpad.com/cover/192916193-288-k739488.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
That's My Sweater! | TaeKook [One Shot] ✔
Fiksi PenggemarTaehyung ve Jungkook birbirlerini unuttuklarını düşünüyordu.