1.S.A.A. YARALI KALBİN MAHKUM ESİRİ

159 30 24
                                    

İLÂH BAKIŞ AÇISINDAN.....

Koca sema, diz çöktü gözlerine. Ay bembeyaz parlak tenin yanında soluk kaldı. Yıldızlar gökyüzü kadar karanlık olan saçlara meydan okudu. Bulutlar ağladı, yağmur selam verdi kanlı ellere.  Kalplere sis çöktü, güller boyun büktü üzerinden çıkmayan kan kokusuna. Ve dinledi toprak sözlerini.

" Saçların kadar uzun ve güzel olsun ömrün ahuzar." dedi Mehmet Efe. Ama sevdiği kadının saçlarını kendi elleriyle kesip attı. Biricik sevdasından ömrünü çaldı. 

" Çok üzgünüm." dedi Efe. Onun için ondan vazgeçtiğini bilmeyecek kadar seviyordu.  Verilen  sözleri yerine getiren adam budefa verdiği sözün yerine getiremedi. Ve kadını bırakıp bu şehirden kaybolacaktı.

Sevgiden yoksun kurak bir kalp, O, kalpte açan beyaz bir gül. Kendi döktüğü gözyaşlarıyla büyüdü, getirdi kışı. Kimseler fark etmedi onu. Güllere ulaşılmak isteyene edildi. Yine gözyaşlarını döktü sessizce. Mehmet Efe fark etmedi solan gülünü aldı ellerine öldü beyaz gül. Muhteşem koku odanın her bir yanına sardı. Ölü bir çiçek hiç böylesine güzel kokar mıydı? Yaşadığını sandı. Sevindi adam. Ama bilmiyordu ki  geride bırakabilen kadın asla ona geri dönmeyeceğini.....

BEŞ AY SONRA

Devrim Alataş'dan Devam....

Siyah bulutların tüm ürkütücülüğü ile gökyüzünde kendini göstermesi,yağmur sinyalleri vermekle beraber sonbahar mevsimine girmiş olduğumuzu hatırlatıyordu. Montumun ceplerinde üşememek için mücadele eden ellerimi ısıtmak maksatlı bir yer ararcasına gezdirdim. Sağ elime peçete gelince çıkarıp, soğuk havaya dayanamamış burnumun kızarmamasına umarak sildim. Hava değişikliğinde genelde olduğu gibi ben de nezle oluyordum. Bu soğukta evsiz kalan, annesi babası olmayan sokakta yaşayan insanları düşündükçe üzülüyorum.

Gözlerimi ayağımdaki botumun ucundan çekip gökyüzüne çevirdim ve burnumun ucuna bir yağmur damlası değince ayaklarım ister istemez hızlandı. Yağmuru severdim ama bu eve varıncaya kadar ıslanıp zatürre olabileceğim ihtimalini ilgilendirmiyordu. Bir sokağa daha dönerken yağmurun artışı ile birlikte rüzgardan uçuşup ayağıma dolaşan iki üç kağıt parçasını fark ettim. Yokluktan olsa gerek para olduklarını anlamam uzun sürmedi. Hızımı sonlandırdım ve eğilip elime aldım. Yavaş adımlarla bir iki adım daha ilerledim. Paraları incelerken ilerideki karartı dikkatimi çekmişti. Duvarın dibinde oturmuş beyaz bir örtü ile kaplanmış ne olduğu belirsiz bir şey vardı. Kesinlikle çok korkutucuydu.

Parasını etrafa saçan dilenci mi?

Ah! Yok artık

Yanına vardığımda önündeki bir kaç paraya göz gezdirdim.

" Paralarınız uçuyor teyze?" diyerek seslendim fakat ses yoktu. Öylece ki teyze demem bile bana yabancı gelecek şekilde ne olduğu belirsizdi.

" Hey!" Yine ses yoktu. Paraları metal kutunun içine koyarak " Teyzeciğim! ben bunları böyle kutuya koydum. Yağmur yağıyor siz de geç kalmadan evinize gidin. Üşümeyin bence."

Sessiz sessiz başını salladı.  Dilsiz biri mi acaba... " Neyse ya!" diye elimi cebimde koyup yürümeye devam ettim. İnsanların derdi kendineydi. Tıpkı benim derdimin kimseyi alakadar etmediği gibi.

" Devrim"  diyordu Peride " Şu çocuk  sana bakıp duruyor  ." diye suratını buruşturdu.

" Bir kere şu Stevan'ın teklifini kabul et çocuk seni seviyor?" diyen Peri'yle  yine aynı konuya gelmemize rağmen ısrarla o kaçık herifden bahsetmesi midemi bulandırıyor. O çocukla çıkmam imkansız çünkü  herkese uyuşturucu satan  piçle olmazdı. Oysa ben hâlimden gayet memnundum. Benim için doğru insan olmadığını hissetsem de Peride'ye anlatmak zordu. Daha fazla buna dayanamazdım.

SEN ANLAT SEVDAM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin