Masallarla Uyutan Adam | Giriş

376 20 9
                                    

MASALLARLA UYUTAN ADAM 

GİRİŞ

"Dinleyin arkadaşlar! Zaman geçiyor, harcayacak vakit yok! Her saniye gerçekten önemli." dedikten sonra kendisine bakan insan topluluğuna, oldukça bıkkın bakıyorlardı, dudaklarında yer edinen ve bir an olsun solmasına izin vermediği gülümsemesiyle sekreterliğini sağ koltuğunun altına sıkıştırdı ve heyecanla konuşmaya devam etti. "Hadi bu işi çarçabuk bitirelim! Malları kutulara yerleştirmek için çok kısa bir zamanımız var." dedikten sonra telaşlı bir gülümseme yer ediniverdi dudaklarında. "Ve malların doğru kutulara konmuş olmasına özen gösterelim." toparlamaya çalıştı devamında. "Lütfen."

Kendisine bakan 10 kişilik grubun anlamsız, bıkkın bakışları genç kadının da ister istemez modunu düşürürken bunu belli etmemek için çabaladı.

Her teslimat günlerinin sabahında olduğu gibi karşısındaki arkadaş grubundan hiçbir yanıt alamazken omuzlarını düşürdü ve dudaklarındaki gülümsemeyi kaybetmemeye çalıştı. Herkes işinin başına dönerken derin bir nefes verdi ve kendisine ayrılan minik odasına adımladı, Zeynep.

Fazla rahat olduğunu söyleyemeyeceği sandalyesine oturup geriye yaslanırken alnına düşen buklelerinden bir tanesini bir iki saniye sonra yeniden oradan sıyrılacağını bilse de kulağının ardına sıkıştırıverdi. Rutine bağlanmış hayatından memnundu halbuki. Ara ara keskin virajlara giriyor sadece diye düşündü. Masasının üzerinde duran ve ablasının hediye ettiği orkidesine ilişti kahverengi hareleri. Yüzünde yeniden bir gülümseyiş olurken beyaz orkidesinin yapraklarından bir tanesine parmak uçlarıyla dokundu. "Güzel bir gün olacak değil mi?"

Gerçekten güzel bir gün olmasını diliyordu.

~

Her gün olduğu gibi güne yeniden geç başlayan genç adam, iyice mayıştığı yatağında gerinerek güç bela gözlerini aralamış ve güne nihayet başlayabilmişti. Ayağa kalktıktan sonra, ki kafasını biraz eğmesi gerekmişti çünkü kafası tavana çok rahat çarpıyordu, küçük karavanının içerisinde sadece iki adım atarak mutfak tezgahı olarak tasarlanmış olan yüzeyin üzerinden dün geceden yarım bıraktığı kolasını kafasına dikti. Midesine inen içeceğin gazının kaçmış olması tuhaf hissettirirken yüzünü buruşturup boş şişeyi karavanın kapısında asılan çöp poşetine atmıştı bile. Yine tezgahın üzerinde şarjda duran telefonunu kablolu esaretinden kurtararak eşofmanının cebine attı.

Boynunu sağa sola yatırarak rahatlamaya çalışırken karavanının kapısını aralayıp karşısındaki manzaraya uzunca baktı. Anadolu Hisarı'na... Sonbaharın gelişiyle daha bir güzel gözüken tarihi yerin, yeşili ve maviyi bu kadar güzel ağırlayabiliyor olmasına buraya geldi geleli imreniyordu.

Derin bir nefes alıp dışarıya çıkarken, ayaklarının çıplak oluşunu umursamadı, birkaç adım öteye gittikten sonra oturup çimlere doğru yığıldı. Kaç dakika o şekilde hafif griye çalan gökyüzünü izledi kendisi de bilmezken cebinden gelen melodiyle gözlerini bir anlığına yumarak yüzünü buruşturdu.

Büyük bir isteksizlikle elini cebine atıp telefonunu oradan çıkarırken ekrandaki isim onu şaşırtmamıştı. Annesi arıyordu yine. Telefonu açmamayı düşünse de onu azat etmeyeceğini bildiğinden ekrandaki yeşil imgeye bastırarak sağa doğru kaydırdı parmağını. "Kerem!"

İsmini bir hışımla söyleyen annesi karşısında derin bir nefes aldı. "Efendim, anne."

"Sen hiç akıllanmayacaksın değil mi!" Bu bir soru değildi tabi ki. Kerem gözlerini devirmemek için zor tutmuştu kendisini. "Hep o burnunun dikine dikine gideceksin! Bir kez olsun beni dinlesen ne olurdu oğlum, günlerdir babanın hışmına uğruyorum evde! Hemen bu akşam geliyorsun buraya."

Bıkkınca konuşmaya başladı, genç adam. "Sana da günaydın, anne."

"Günaydın öyle mi! Oğlum saat öğle üç buçuğa geldi neredeyse, ne sabahı." Annesinin sinirli ses tonuna karşın derin nefes-ler alıp veriyordu. "Sen böyle sorumsuz bir çocuk değildin, Kerem! Kendine gelmeni istiyorum senden."

"Sen benden hep bir şey istiyorsun zaten, anne."

"İstiyorum da ne oluyor?! Yapıyor musun?!"

Kerem kendini daha fazla tutamayarak gülerken annesinin sinirle nefes bırakışını duyumsadı. "Genellikle hayır." dedikten sonra gülmeye devam etti. "Sende hiç oluru olan şeyler istemiyorsun ama anne."

Annesi Melda Hanım, oğlunun söylediklerini duymamış gibi yaparak "Sana bu akşam burada olacaksın, dedim Kerem. Bilirsin oğlum, ben dediysem bitmiştir. Eğer bu akşam karşımda seni göremezsem o karavanını başına yıkarım haberin olsun!"

Cevap vermek için dudaklarını aralamışken yüzüne kapanan telefonla dudakları aralıklı bir şekilde birkaç saniye bekledi, genç adam. Kaşları çatılırken kulağına yaslı telefonunu geriye çekti ve göğsünün üzerine bırakarak ellerini kafasının altında birleştirdi. "Gerçekten sağ ol anne, bende iyiyim sen nasılsın." deyiverdi. Dudaklarının arasından o an için firar eden her bir harf o kadar sitem doluydu ki sıkıntıyla gözlerini kapattı ve 10 dakika öncesine dönmeye çalıştı.

Pervasız, umursamaz bir adam olmayı seviyordu. Ya da diğer bir deyişle öyle davranmayı. Bir kaba sığabilmek için şekilden şekilde girmek hiçbir zaman Kerem'e göre olmamıştı. Olmayacaktı da... 

*

Kısa ZeyKer hikayesine hoş geldiniz^^ 

Hikaye, "No Tomorrow" isimli Amerika yapım bir TV dizisinden uyarlanmıştır.

Multimedya; (hikayenin şarkısı da diyebiliriz) OneRepublic - Something I Need 

Keyifli okumalar^^

Masallarla Uyutan AdamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin