"Vay canına! Burası da neresi böyle?" dedim büyük ve geniş bir alana çıktığımızda.
"Burası şatomun salon kısmı! Burada misafirlerimi ağırlarım ve bazı zamanlarda da balo için kullanırım." Dedi belime sarılıp, insanların oturduğu koltuklara doğru ilerlerken.
"Balo ne demek?" dedim etrafımda değişik kıyafetlerle dolanan ve korkutucu denecek şekilde kahkaha atan vampirlere bakarken.
"Balo, vampirlerimin eğlenmeleri için düzenlediğim partilere deniyor." Dedi gülümseyip başıyla yanından geçtiğimiz vampirlere selam verirken.
Yanlarına yaklaştığımızda, bu grubun ortasında yarı çıplak şekilde duran üç kişinin durduğunu ve vampirlerinde açıkta kalan kısımlarına yüzlerini gömdüklerini fark ettim. "Bunlar ne yapıyor?" dedim ne yaptıklarını anlamak için yanlarına yaklaşırken.
"Yaklaş ve gör!" dedi Alex beni onların yanına doğru iterken.
Yavaş ve dikkatli adımlarla vampirlerin yanına yaklaşırken, burnuma muhteşem bir koku dolmaya başlamıştı. Bu öyle bir kokuydu ki, nasıl oluyorsa midemde bir ağrı oluşuyordu ve diş etlerimin geri çekildiğini hissediyordum.
"Buna açlık deniyor hayatım!" Dedi Alex arkamdan seslenerek.
"Ama... Bunu nasıl anladın?" dedim şaşkınlıktan açılmış gözlerimle ona bakarken.
"Anlarım çünkü seni vampir yapan benim! Bu sayede senin hem düşüncelerini hem de ne hissettiğini rahatlıkla anlayabiliyorum." Dedi gülümseyip ilerlememi işaret ederek.
"Pekâlâ!" Dedim şaşkınlığımı üzerimden atmaya çalışıp, grubun olduğu tarafa ilerlemeye devam ederken. İlerlemeye devam ederken aralarında bulunan esmer tenli, geniş omuzlu ve oldukça yakışıklı bir adam dikkatimi oldukça çekmişti. Göz göze geldiğimizde etrafımda garip sesler duymaya başladım. O kadar değişik bir melodiydi ki, gerçekten de beni kendine çekiyordu. "Ne kadar muhteşem bir ses!" dedim kendimi sesin büyüleyici etkisine bırakarak.
"O ses, bakmadan duramadığın yakışıklı çocuktan geliyor hayatım." Dedi Alex yanıma yaklaşıp, beni boynumdan öperken. Sesi duyduğum andan beri olduğum yerde durduğumu, Alex'in beni boynumdan öpmesinden dolayı fark edebilmiştim.
"Peki, neyin sesi bu?" dedim bakışlarımı adamdan kaçırmayı başaramayarak.
"Bu... Senin yiyeceğin yemeğin kalp sesi hayatım!" Dedi kulağımın dibinde gülerken.
"Nasıl yani?" dedim adamdan gözlerimi almayı başararak. "Yiyeceğim yemeğin kalp sesi nasıl oluyor?" dedim ne demek istediğini anlamaya çalışarak.
"Şöyle anlatayım; bu insanların kanlarını pompalayan bir sistem var ve bu sistemin sesi ritim gibidir. Aynı şu anda duyduğun ses gibi! Buna kalp deniyor. Böylece yiyeceğimizin canlı olup olmadığını anlayabiliyoruz." Dedi gülümseyip beni kalp sesinin geldiği yere doğru yönlendirirken.
"Yani kalbi atmazsa onu yiyemeyecek miyiz? Bunu mu demek istiyorsun?" diye sordum yerde vampirlerin arasında boylu boyunca uzanana adama bakarken.
"Evet hayatım. Eğer kalbi atmazken kanını içersen zehirlenirsin." Dedi kulağıma doğru fısıldayarak.
Karşımda duran karşı konulamaz görüntüye bakarak ilerlemeye başladım. Tam karşılarına geldiğimde, yere diz çöktüm ve karşımdaki kahverengi gözlere bakmaya başladım. O gözlere bakarken, gözlerim omuzları ve boyun kısmının birleştiği yerde hızlı şekilde atan damara takılıp kalmıştı.
"Onu hissedebiliyorsun, değil mi?" dedi Alex kulağıma doğru fısıldayarak.
"Evet." Dedim neredeyse inleyerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TILSIM SERİSİ 2. KİTAP YENİDEN DOĞUŞ (YAKINDA SATIŞTA) #Watty's2017
VampireZeynep Carter hafızası kayıp ve aç bir şekilde uyandığında kendisi ve geçmişi hakkında hiçbir şey bilmediğini fark eder. Tanımadığı kişilerin arasında yaşamaya çalışırken bir de en büyük derdi olan açlığını gidermeye çalışır. Çünkü o artık insan değ...