Selamlar, bu hikayeyi okuyan ya da hala takip eden var mı bilmiyorum, çünkü burası tarih oldu 2015'te ilk bölümünü yazıp bırakmıştım. Şimdilerde bu hikayeye ilgim var yazmak istiyorum, umarım okumak isteyenler de olur ve bu hikayede hoş ve gülmeye gelen bir kitle yakalayabilirim. Gerçekten kendim de eğlenerek yazıyorum, umarım eğlenirsiniz sizler de.
Medyada adını klavyede bile yazamadığım için kopyala yapıştır yaptığım çok güzel bir şarkı var -dinleyiniz, tavsiye edilir- ve Defne'nin öve öve bırakamadığı ikizi Efe bulunuyor, muhtemelen tanıdınız, tamam. Camdaki çocuk, evet :)
İyi hohkumalar (neden böyle yazdığımı anlamanız uzun sürmeyecek) :)
*
"Olaylar böyle gelişti ve ne yazık ki bir saat önce babam okula geldi, nakil kararından geri adım atmayacak. Yarın bu okuldaki son günüm, Pazartesi günü Efe'nin okulundayım. Üstüne üstlük bir aylığına harçlık yok ve babam hepimizin veli telefon numaralarını doğru verdiğimizden emin olmak için müdürle konuşmuş. Rezillik!"
Eda sıkıntıyla ofladı ve sırasına oturdu. Bir anda kafam ileriye doğru savrulunca Ceren'in kafama sağlam bir tane geçirdiğini anlamıştım. Normalde birbirimize kafa göz dalardık da, şimdi okuldaki son günlerim diye ses etmiyordum. "İyi halt yedin seni beyinsiz! Ya tamam, senin şu Efe uyuzun önde gideni ama ikizin, ayrıca seni idare ettiği zamanlar da oldu. Neden birinci sınıf bacaksızları gibi ailene ispiyonlarsın ki? İyi mi oldu şimdi?" Eda da onaylarcasına bir mırıltı çıkardı ve kafasını duvara yaslayıp gözlerini yumdu. Ben olmasam cici cici kızlar olup örnek birer öğrenci olarak not yarıştırmayı en büyük heyecan sayacak bu iki çaylağımı özleyecektim. Gidecek olmama üzülmüşlerdi.
Omzuma bir kol atıldığında irkilip bu kim şey edeyim bakışıyla arkama döndüğümde bunun Azra olduğunu gördüm. 9. Sınıf'ta baya uyuz kaptığım, yapmadığımı bırakmadığım fakat 10. Sınıf'ta aramızı düzelttiğim hatta yazın baya baya takıldığım sınıftan bir arkadaştı. Kafa kızdı, Eda ve Ceren kadar olmasa da samimiydik. "Oha bu şimdi mi söylenir Defne, nakil falan? Yanlış duymuşumdur, değil mi?" Omzumdaki kolunu ittirip geri çekildim, samimi falanız ama sevmem ben böyle şeyler. Yavşama, beğen geç. "Niye sen sağır mısın Azra? Niye yanlış duyasın Azra? Niye yavşıyorsun Azra? Niye kollar mollar omzumda Azra? Hayvan gibi olmuşsun, niye üzerime abanıyorsun Azra? Görmeyeli kaç kilo oldun Azr-" Sırtımda bir itekleme hissettim ve neredeyse 10 metre ileri fırladım. "Seninle ilk tanıştığımda ismimi söylemese miydim dedim sayende. İsmimden iğrendim." Gerçekten de tiksinmiş bir surat ifadesiyle bana bakıyordu. O değil de gerçekten hayvan gibi olmuştu, bir vuruşuyla ta nereye uçmuştum. Ayı gücü dedikleri bu olsa gerek...
"Gerçekten gidiyor musun yani?" Gülümsedim ve omzuna vurdum. Alaycı bir şekilde, "Ya saçmalama, ne gerçeği, tabi ki de yalancıktan. Hatta ben bir koşu gitmiş gibi yapıp ertesi gün geri döneceğim, çok eğlenceli olmaz mı sence de?" Eda'nın kıkırdayışını ve Ceren'in tuhaf kahkahasını duyduğumda engel olamayıp ben de gülmüştüm. Azra üçümüze de bakıp suratını buruşturdu. "Defne, sorduğuma soracağıma pişman ettin beni. İnanamıyorum, ne yapayım? Kötü hissettim." Nefesimi bıkkın bir şekilde üfledim. Ben de gitmek istemiyordum, özellikle o Efe kromozomsuzunun okuluna... Zaten evde görmeye katlanamadığım o varlığı bir de okulda görmek, kafamı çevirdiğim yerde gözüme çarpması... Allah'ım ben ne ettim de başıma bunlar geldi, demek isterdim ama... Sanırım söylemesem daha iyiydi. Çünkü ne etmemiştim de başıma gelmeyen kalmamıştı?
"Neyse, ben bunu sınıfa duyurayım da, Defne Reis'imizin gidişine layık veda şeyleri ayarlayalım." Kim bilir yine neler saçmalayacaklardı? Bir keresinde hayvanat bahçesine gezi düzenlenmişti. Öyle bir gezi olmuştu ki, bizim sınıf mı hayvanları görmeye gitmişti, yoksa hayvanlar mı bizi görmeye gelmişti anlayamamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Adım Defne
HumorBenim Adım Defne, 16 yaşındaki Defne'nin lisede geçireceği son iki yılını anlatmaktadır. Ergenlik mevsiminden üniversite yollarına uzanan o döneme içimizden bir bakış; siz okurları hatıra tadında gülümsetmeye çalışan, bazen buruk bir nostalji tadı d...