[ 12 ]

3.9K 480 190
                                    

Özgürlük, tüm nefesimi doldurduğunda biraz önceki yaşananlara rağmen mutlu hissediyordum. Dışarıdaydım, gökyüzünü görebiliyordum, ağaçları görebiliyordum ve daha önce hiç duymadığım garip sesleri duyabiliyordum.

O eve tıkılı kalmak benim gibi biri için oldukça zordu. Her zaman hareketli olan ben, ordan oraya koşan ben neredeyse bir aydır kapalı bir alanda fazlasıyla zorlanmıştım. Ama şimdi dışarıdaydım hem de tek başıma!

Soru soran amcaya cevap vermeden karşıya geçtim. Umarım beni saygısız biri olarak görmemiştir sadece yanlış bir şey söyleyip çocukları zor durumda bırakmak istemediğim için konuşmamıştım.

Ama kötü bir hava da özgür kalmıştım sanırım. Gökyüzünü kaplayan koyu renkli bulutlar havanın soğuk olacağının hatta belki de yağmurun habercisiydi ve benim üzerimde sadece bana oldukça büyük gelen bir tişört, terlik ve maskeyle şapka vardı. Ah seni öldürmek istiyordum Min Yoongi!

Her ne kadar içimde özgürlük savaşçıları zafer kazanmış gibi sevinsede mantıklı hareket etmem gerektiğinin farkındaydım. Evden fazla uzaklaşmamalıydım. Tae'nin beni bulamaması oldukça korkunç olurdu. Acıları içinde fazlasıyla bulunduran hikayem birden korku hikayelerine dönebilirdi.

Onların oturduğu binayı unutmayarak ve yerini ezberlemeye çalışarak yavaş adımlarımla yürüdüm. Yeşil, kısa otların bulunduğu, ağaçların yapraklarının sürekli hareket ettiği güzel bir yerdeydim. Yanımdan bir sürü insan geçiyor, ister istemez hepsini sonuna kadar inceliyordum.

Ama hepsi genelde farklı ve alışmadığım türden oluyordu. Saçları bir garip, kıyafetleri bir garip, konuşmaları bir garip... Arabalar dışında kullanılan garip aletler de vardı. At arabasına benzeyen ama insanın kullandığı ve atın olmadığı iki tekerlekli garip bir şey de vardı ve oldukça hızlıydı.

Ah çocuklar! Her zamanda ve her dünyada aynı olup asla değişmeyen çocuklar...Zaman onların sadece oyuncaklarını değiştirebiliyordu ama görünüşleri, tatlılıkları her zaman aynıydı. Karşımda gelen, annesinin elini sıkı sıkı tutmuş çocuk bunun kanıtıydı. Saçları özenle örülmüştü, hızlı ve tatlı konuşuyordu. Elinde de onun kadar sevimli bir bebek tutuyordu. Onu görünce gülümseme karşı koyamamıştım. Ama tabi ki de o bunu bilmiyordu.

Üşüyüp, insanların oturması için yapıldığını düşündüğüm şeye oturmuştum yavaşça. Tanrım donuyordum! Üşüdükçe huysuza olan öfkem ve nefretim daha da artıyordu. Hiç düşünmemişti, hiç acımamıştı. Bu kız nereye gider diye bile kafa yormamıştı. Öylece atmıştı beni sokağa. Huysuz işte!

Kollarımı kendime dolamamla biri tarafından izlendiğimi hissetmiştim, evet izleniyordum. Kafamı soluma çevirmemle yine haklı olduğumu kendime kanıtlamıştım. Genç bir adam benim oturduğum şeyin az ötedekine oturmuş bana bakıyordu. Onu fark etmemle hızlıca kafasını çevirdi. Ama gözü hala bendeydi biliyordum.

Ah en iyisi biraz daha yürümek, hem belki ısınırdım. Ellerimi birbirine sürtüp, dışarıdaki gördüklerimle meşgul olmaya çalışıp bir yandan da Tae'nin beni bir an önce bulmasını umuyordum. Ah! Yanaklarım ve dudaklarım donmak üzere! Şiştiklerini ve uyuştuklarını hissedebiliyorum. Hızlıca maskemi çıkardım ve avuç içlerime üfleyip, onları ısıtmaya karar verdim. Yanağımı ovalıyor ve nefesimin ısıttığı parmaklarımla burnumu, dudaklarımı sıkıyordum.

"Af edersin?"

"Hı?" Arkamdan gelen sese döndüğümde onun bana bakan çocuk olduğunu fark etmem yaklaşık birkaç saniyemi almıştı.

O ise büyümüş gözleri ve kızarmış burnuyla bana bakıyordu. Şaşkın görünüyordu aynı zamanda şey gibi...Bakışlarındaki o bakış...Hıh! Çocukların bana, beni ilk gördükleri zaman baktıkları gibi bakıyordu. Farklı!

KRALİÇE  |   MYGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin