*Shirayuki'nin gözünden*
"Evet baylar ve bayanlar! Bayağı iyi iş çıkardınız. İsterseniz bi yarım saat mola verelim."
Kafamı düzenlemekte olduğum şifalı bitki kavanozlarından kaldırıp önce Şef Garak'a, sonra da duvardaki saatte çevirdim. 4 saattir hiç şifa odasından çıkmamışım! Gerçekten de bazen bitkilerle uğraşırken dalıp gidiyorum.
"Teşekkürler şef."
"Ben biraz daha kalacağım." dedi Ryuu, her zamanki monoton sesiyle.
"Sen bilirsin tatlım."
"Ben biraz dolaşacağım. Gelmeyeceğine emin misin Ryuu? Sen de en az benim kadar burada kaldın."
"Eminim Shirayuki, sen git."
"Peki, öyleyse gidiyorum. Kalede biraz dolaşacağım."
"Tabi tabi, ne de olsa biricik prensini bayağıdır görmüyorsun haaa?"
Garak'ın bu sözüyle yüzüm, saçımla aynı rengi aldı. Zen'in çalışma odasına gitmek aklımın ucundan bile geçmemişti. Sadece bahçeye çıkıp biraz temiz hava alacak, 1 - 2 gardiyanla sohbet edecektim. Gerçi Lyrias'tan geldiğimden beri onunla pek hasret giderememiştim. Belki bir uğrardım ama...
"Şef!?"
"Hadi ama... Sadece biraz şakalaşayım dedim, fena mı? İstediğin gibi takıl. :D"
Kıpkırmızı yüzümü her zaman yanımda taşıdığım, acil durumlarda lazım olacak ilaçların bulunduğu çantayı yüzümün dibine sokarak gizlemeye çalıştım. Ah, neden yüzüm en ufak bir olayda kızarır ki!?
Odanın kapısını yavaşça kapatıp uzunca devam eden koridora yöneldim. Burası sarayın batı kanadındaydı, yani arka taraftaki bahçeye daha yakındı. Bu iyi bir şeydi çünkü genellikle arka bahçe daha sakin olurdu. Sarayın ön kısmı birçok kişi için binanın içinden yürümekten çok daha kısa süren bir kestirmeydi. Bir yerden diğer yere ulaşmak isteyen hemen hemen herkes burayı kullanırdı ve burada kafa dinleme gibi bir şeyden söz edilemezdi. Üstelik arka bahçede tanıdığım daha çok gardiyan vardı, yani orada daha rahat sohbet edilebilirdi. Her ne kadar saraya ilk geldiği günlerde herkes tarafından dedikodusu yapılsa da, birkaç yıl içinde onlar da kendisine alışmış, onu sarayda çalışan normal bir personel olarak görmeye başlamışlardı. Tabi bu çabucak değişebilirdi. Ufacık bir yanlış hareketine bakardı...
"Shirayuki!"
"Ah, Kiharu! Seni görmek güzel."
"Seni de. Nihayet nefes alacak vakit bulmuşsun. Seni günlerdir görmüyorum."
"Hı hı. Şef saatlerdir aralıksız çalıştığımızı ve biraz ara verebileceğimizi söyledi. Ancak yarım saat sonra tekrar gitmem gerekiyor."
"Oh, o zaman seni molandan alıkoymayayım."
"Yo yo, hayır! Ben de bir sohbet arkadaşı arıyordum zaten."
"Tamam... İstersen şifalı bitki bahçesine gidelim. Oraya giren pek olmuyor nasıl olsa, rahat rahat konuşabiliriz."
"Hı Hı."
Birlikte bahçeye doğru yürümeye başladık. Bir anda her zaman yanında olan kuşu Popo'nun omzunda olmadığını gördüm.
"Popo nerede?"
"Ah, onu diğer eğitmen arkadaşlarıma bıraktım, biraz yorgun görünüyodu. Kafesinde dinleniyor."
"Hmm. Onca haberi taşıdıktan sonra yoruluyor olmalı. Bu arada, ceviz taşı düdüğüne tekrar bakabilir miyim? Her gördüğümde gözlerimi alıyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı Kaderin Rengidir... (ZenYuki)
Fiksi Penggemar*Kırmızı kaderin rengidir ve tam uğursuz olduğunu düşünmeye başladığında çok güzel şeylere sebep olabilir...* Akagami no Shirayuki Hime anime/manga serisi benim değildir. Yalnızca hikaye süresince belirebilecek olası OC'ler (kendi karakterlerim) ve...