"YENİLENEN HALİYLE"
Ah Gençliğim!
Bir kelam et bana şems, söyle.. Dünyanın en güzel karanlığı gözlerine..
Benim asıl adım Muhammed’di. Sizin bilmediğiniz ama ileride tanıyacağınız o Muhammed. Siz beni ismimle tanımayacaksınız. Ben Muhammed bin Ali’ydim. Halkın künyesinde şemsim, gök künyesinde aşktı ismim. Bugün hava aşk kokulu, bense gönüllere yolcuydum...
Henüz küçük yaşlardaydım, manevi âlemde aklımı ve yüreğimi Allah ile dolduruyordum. Ben insanlar gibi, görüneni değil görünmeyen sır dediklerini arıyordum. Sır neydi ve neredeydi o vakit? Aşkı ararken hiç olmakta neydi? Allah dolmak? Allah’la olmak nasıldı? Bir Ene’l Hak yüreği ne kadar aşk dolardı ki? Güneşin doğumu kadar sevinç verir miydi? Güneşin batımda ki yorgun vücudun huzuru kadar huzur verir miydi? Aşkta kelimelere sığanla, yüreğe sığan nasıl ayırt edilirdi? Yürürken bile insan düşünmez adım atmayı. Peki, ben düşüncemle hakka yürürken ne zaman kendimden geçip yürüdüğümü düşünmeyecektim? Kim dinlerdi ki beni, kimden dinlerdim beni? Ben kimim ki? Asırların unutacağı, belki asırların aşkı tadacağı sadece bir isim mi? Allah! Allah’ım, karanlıkta kalmış yüreklerin aydınlatıcı muhabbetin nerde? Seni kimde bulurdum? Sorularımın cevaplarına adımladım kendimi. Yaşıtlarım her gün oyun oynarken ben sadece düşünüyordum o huzurun efendisini. Küçük yaşta Ömer (ra) ve İbrahim (as) tanıdım. Ve bunlar hakkında çok düşündüm. Çok manalara erdim. Bu manalar ile yaşarken bana çok sivri dilli dediler. Bu yüzden hakkı söylemekten hiç geri durmadım. Size anlatacaklarım hayatımdan bir öğüt değil… Aşk basamağın gizliliği, bir adanın keşfidir. Düşünmek ne büyük nimettir...
....
Bizim ev sade yontma bir ev. Üstünde damı, bir kaç pencere ve evde ahali için hazırlanmış perdeyle bölünmüş odalar ve bir kaç divan. O dönem ki Tabriz’de hemen hemen bütün evler böyle idi. Kuraklık, yer yer yeşillik olan alanda yerleşkeler daha sıklıkla idi. Konya’da ki hayatın müşahedesi burada ki gibi değildi. Bizim ev bodur gibi kurak taşlı, toprağı bereketli bir yer üzerine inşa edilmişti. Bu evin de tek yıldızı anacığım, benim güzel anacığım. Babam benim maneviyatımın hakikatini daha çok anlardı. Ama anlam veremez daha çok duygusal yaklaşırdı. Annem ve babam daha çok yaşamda da olsun, ahrette de olsun mantığında düşünürdü. Babam dergâhlarda sohbetlere çok katıldığından maneviyatı derinleşir ve benim üstüme daha çok düşerdi. Bir çok kez annemle konuşmalarını duymuştum. Baba medreseye göndermek istiyor annemin ana yüreği yavrusundan ayrı durmak istemeyip karşı duruyordu. Annemin kokusundan tek hatırladığım, biraz nemle karışmış gül kokusu. Yıkadığı kıyafetlere kaynattığı gül suyunu döker kıyafette ki nemle birlikte kokusu evi sarardı. Ah Annem! O gün ocağından çıkan çorba kokusu evin bahçesine kadar gelmekteydi. Bense evin hemen yanında duran ağacın kenarında oturup doğayı izliyordum. İzliyorum ama bu beni doyurmuyordu. Doğanın bir doğası daha vardı manevi âlemin de. Ağaçların toprağa tutunuşu gibi güçlü bir bağ, yağmurları taşıyan bulutların merhametinde bir yürek, alacakaranlık gecenin gözde bıraktığı karanlık perdesi gibi nefsin ruha çektiği perdeler vardı. Bu doğanın içinde aşk; Güneş ve ay gibidir. Birbiri ardınca birbirine yol gösterip önünü aydınlatırken, diğeriyse karanlığıyla insanın yolda devamlılığını sınıyordu. Bu yaşlarda kendimi doğada buluyor, doğada arıyordum Allah’ın aşkını. Tepelere doğru dalıyordum, güneşin bu ihtişamı içimi kavuruyordu. Batan güneşin sararışına dalmışken, gözlerim bir an karıncalara gitti. O müthiş yaratılış! Ebu Bekir hocamın o sözü hep aklımdaydı; ‘’ Doğayla rabbine bak, içinde rabbini ara. Düşün, tut ve doldur kendini göreceksin ki orada kendini bulacaksın. Allah’ın siması yok, nur dolu kâinat. O ki yere göğe sığmaz onu hiç bir dağ taşıyamaz. O sadece bir kulun gönlüne sığar. Doldur gönlünü Muhammed, doldur ki gönlün evsiz kalmasın’’ Ne güzel söz…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben Şems ♈ ( Yeni Hali )
SpiritualBizdeki şems; Şems Muhammed künyesinde, karanlığın bilmeği aydınlık. Mevlana’daki şems; ‘’ AŞK’’