Bölüm 2

1K 72 7
                                    

"YENİLENEN HALİYLE"

Derdimin ilacı... İlaçsızlığı.

Aşkın külü şems’e dem…
Mevlana’yı Mevlana şems eder.

Güneşin doğumu her sabah aynı, yaşamaya mı alıştık yaşayışlığa mı? Ah nefsin suru, ah fethi zor suru. Dağlatma beni, ben sevemedim seni. Nerde olsan gömdüm derinlerini. Ey nefsim yorgunum! Bulaşma bana ben senin değil rabbimin kuluyum..

Sabah ilk işim babamın karşısına geçip oğlun artık Muhammed değil. Oğlun artık Şems, ben Şems’im güneşim. Ben içimdeki karanlığa güneştim, Şems’tim. Arayışlarıma, aradığım aşkın karanlıklarına Şems’tim. Şems’tim ama ne karanlığa yettim ne aşk yolunun sonuna. Bir dua gönülden göklere, aşkın tozu yapışmıştı ellerin semasına. İşte ben dua ve umut arasında ki Şems’tim. Nefsim zorluyordu bu arzum karşısında. Zor da değildi, nefsim yapma derken benim inatla onu yenmem. Babam derince bir baktı bana, biraz üzgün biraz endişe bir tavırla;

- Oğlum hep bizden ayrıydın, hep bizden farklı oldun. Vallahi sen cinlenmişte değilsin. Annen ve teyzen senin için üzülüyorlar farklı davranmayıp yaşıtların gibi davransan olmaz mı? Her şey dozunda güzel Muhammed’im…

Ah babam ne güzelde söyledin, her şey dozunda güzel diye. Dozu olmayan bir deniz gibiyim, dolmalıyım ama daşmamalıyım, boş gibi görünmeliyim ama hep ilerlemeliyim. Baba bakma öyle derin derin. Bu derdinin izleri dağıtamaz gönlümdeki sisleri. Dozu olur mu aşkın? Olsaydı âşık olur muydu aşığın. Durağı olmayan yolcuyum, durursan düşersin hep tırmanmaktır aşk. Aşk sevgili kalabilmektir. Yukarı bakarsan da düşersin, aşağı bakarsan da düşersin. Benden beni anlatmamı istiyorsun ama yok babam, kelam yok! Suskunluğun mürekkebi yalnız suskun kâğıtta alevlenir. Yazmak içinde, anlamak içinde susmuş olmak gerek. Nasıl anlatırım babam. 

- Baba, seninle ben farklıyız. Eğer bendensen engel olma, benden değil sen o zaman engelleri sorma. Seninle ben; Bir ördeğin yumurtalarının yanına tavuk yumurtası koyulması gibiyiz. Çatladığında yumurtalar ördek hemen suya koşar ve yüzer. Tavuk ise giremez bilmez yüzmeyi, deniz ona ölümdür. Eğer sen ördek isen gel, eğer tavuk isen hiç gelme. Burada nefsin yeri yok.  Babama söylediklerim onu şaşırtmıştı. Endişe duyuyordu benim için, halimin nice oluşunu merak ediyor bir mana bulmaya çalışıyordu. Yaşımdan olgun konuşuyor olmam da benim yolculuğumun başlangıcı anlamına geliyordu.  

Dışarıda yine her zaman oturduğum ağacın dibinde seyrediyordum kendimi, bende ki beni, aciz benliğimi. Aşk, nerdesin? Dağ kadar büyüksen nerde görünürlüğün? Yoksa toprak altında mezar mısın nefissizliğin girdabında? Arıyordum seni, ne dağda buldum seni ne de yüreklerde. Sen ben misin? Bende misin? Benden taa içerde misin? Peki, aşk ben kimdeyim? Hangi gönülde viraneyim, hangi hayalde divaneyim, hangi nefse köleyim? Dibi olmayan bir denize dalan balık mı? Yahut sonu olmayan bir gökte uçan bir kuş mu? Ağaçların yaprakları zikirle meşgul, rüzgâr aralarından geçerken çıkardığı ses bile zikirle meşgul. Arayışların zikri, en başta umudun zikriydi bu. Ah rüzgâr görünmüyor, tutulmuyor hatta bir varlık olmayışın bile zikretmene engel değilken. Ben bilemedim rabbimi senin gibi. Ben bilemedim beni… 

Yan komşudan gelen seslerle düşüncelerime prangalar çekilmişti. Bir bağırış sesi, bir feryat ne oluyordu? Yan evde ki komşu hekim diye sesleniyor, feryat figan ediyordu. Arka bahçesine gizlice girmiştim. Hasta bir kocası vardı belli ki fenalaşmıştı. Onu izlemek halini biraz anlamak için evin arka bahçesinden girmiştim. Ev kalabalıktı. Yerdeki taşın üstüne çıkıp pencereden baktım yatan adama. Adamı görünce gözlerim, bir an durdu nefesim. Hayat durmuştu sanki yatakta yanı uzre yatan adam rengi solmuş ve terliyordu. İşte yolcu, yolculuğa yolcu. Melekler selamlayacaktı bu teni. O yaşta nefsimin bu korkusu dağlatıyordu beni. Nefsim! Tadıyor musun ölümü? Ölüm nasıl gördün mü? Sen o gün yolcuydun komşu, Allah’ın yolcusu. Başında okunan ayetlere sarıl git aşığına. Bekler seni aşığın, bekler seni maşuğun… Bekler seni rabbin.

Yıllara meylettiğin gönül şimdi kanatlanmak ister, uçmak ister sahibine, uçmak ister yar dediğine. Ölüm nasıl bir şey ki? Can bedene sığdığı gibi alemlere sığıyor. Bu beden nasıl bir hazine ki? İçine Allah sığıyor? Bir an olsun adam beni fark edip göz göze gelmiştik. Ey nefsini yıllarca yaşatan, sen mi uydun nefsine onu mu uydurdun kendine. Gafil mi idin? Uyanamadın mı? Ölüm; Aşkın doğuşu. Tebessüm etti sanki içimden söylediklerimi duyarcasına, tebessüm etti ve kapattı gözlerini. Bir an durdu dünya bağırma, ağlama sesleri gitmişti sadece onu görüyordum. Ruhu selamlıyordu beni. Ruhumu delip geçen bir huzur, nefsimi ilk defa bedenimden bu denli ayrıymış gibi hissetmiyordum. Bu nasıl huzur? ‘’ Selam olsun şems!’’ diyordu. Duyulmuyordu ama duyuyordum. Aşkın sesi de böyle miydi acaba? Onun adımlarını duyuyordum, gidişini hissediyordum. Bu gitmeler nereye? Git ve ilet selamı sevgililer sevgilisine... 

Dayanamayıp oracıkta çöktüm taşın dibine, kendimden geçmiştim. Kafamın içinde o ses ‘’ Selam olsun şems’’ Şems.. Şemseddin. İşte ötelerin sesi, dinin güneşi. Güneş içimde aydınlanıyordu. Güneşin doğumuyla karanlık kaybolurcasına seziyordum her yeri. O günden sonra nerede ölmek üzere olan birini duysam gidip başında bekler onun o yolculuğunu, yolculuğa yolcu oluşunu izler ölmeden önce ölmeyi anlamaya çalışırdım. Ölüm güneşin doğumu ve batımı gibi... İnsan ölürken sararır solar, güneşin batarken olduğu gibi. İnsan doğarken birden var olur gelir, güneşin doğarken yeryüzünü birden aydınlatması gibi. Ey ölüm! Ölmeyi beklemek beter, ölmeyi istemek; Ölmüşten beter. Ölmeden önce ölmek, ölümü neyler? 

.... 

Yıllar sel olmuştu gençliğime, gitme vakti gelmişti sevgiliye. Artık büyümüştüm, babam beni medreseye ilim tahsil etmek için gönderiyordu. Medresede ilim öğrenmiştim ama hep bir şey beni oradan itmişti. Herkes ezberliyor, biri Allah diyor aklıyla gülümsüyor. O vakit nerde yüreğin bam teli? Ezberle amel eden! Ezberi yol bilen ne kadar aşkta yürüyebilir ki? Öyle bir yere gelmiştik ki, hatırladıkça tebessüm ediyorum. Öyle bir yerdi ki insanların birbirine rakip gözüyle baktığı, birbirine yiyen bir ilim ocağıydı. İlim değil kor ateşe peşkeş çeken bir ilim yuvasına gelmiştik sanki. Burası mıydı bana yuva? Bura Aşksızlar yuvası. Ben kendimi dinliyordum evvela. İlim benden çıkan bir hazineydi. Ben istediğim için ilim bendeydi. Koşarsam yorulurum, yorgunluk bendeydi. Uyursam, uyku bendeydi. Bu ‘Ben’ de birçok hazine vardı. İşte o hazinenin en kutsalı Allah’ı ben’de oluşuydu. Ben Allah var dedikçe vardı, yok dedikçe yok. Diyor ya Allah; ‘’ Kulum beni nasıl bilirse öyleyim’’ diye. Demek, nefsimde Allah kimse, gördüğüm Allah da oydu. Bir ders olan odaya girdik, hoca başköşesinde oturmuş içeri girdiğim andan itibaren bana bakıyor ve beni izliyordu. 

- Selamun aleykum oğlum, buyur gel otur.. 

Etrafı izliyordum ezberci zihniyetlerin yerini, ezberleyip hissetmeyenlerin yerini, ezberi zihni olanların yerini. Kalbin hissi, zihnin zikrinden daha hayırlıdır. Aşk gönle yerleşmiş ise neyler zihni, siz bilir misiniz benliği? Var mıdır aşkın ondan daha güzel zihni? 

- Aleykum selam… Deyip oturdum. Hoca bakışlarını benden taraf çekerek dersine devam etti; 

- Evet, Allah’tan bu gün bir elma istedim ve verdi bakın elimde, istemeseydim bu belki de benim olmayacaktı. Hadi durmayın sizde isteyin, söyleyin siz ne isterdiniz? İçlerinden biri hemen; 

- Ben Bağdat Emir’i olmak isterdim, dedi. Hoca tebessüm etti sustu cevap vermedi. Bir öteki atladı; 

- Bende Allah’ı Allah’tan isterdim. 

- MaşaAllah tamda Hasan-ı Basri’nin istediği gibi deyip gülümsedi. Söyle bakalım şems sana neden şems diyorlar? 

Susup konuşmadım. Ayağı kalkıp bu nasıl istek, Hasan-ı Basri’nin istediğini istemek. Bu nasıl yürekten istek? Hasan-ı Basri’nin ne hissettiğini siz ne bileceksiniz taklitçi, ezberci, makamı seven zihniyetler diye bağırasım geldi sustum, yine sustum! Cevap alamayınca sorusuna devam etti; 

- Şems sen söyle ne isterdin Allah’tan? Gözlerinin içine baktım ve sadece; 

- Seni isterdim, deyip sustum.  İçimde dalgalar çarpıyordu. Diyecek onca söz varken bir sözle anlatmak kendini. Nefsimi bastırıp sustum. Hoca şaşkın gözlerini açmış bana bakıyordu. Kaptırmışsın kendini, oyalamışsın benliğini. Sende istemelisin seni, sen sende değilsin ki. Bırak makamı, bırak nefsi, Allah’tan güzel var mı sevgili?

Devamı Bölüm 3'te..
Yorumları unutmayın..
Hakan Basturk..

Ben Şems ♈ ( Yeni Hali )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin