"YENİLENEN HALİYLE"
Hayret çek yokluğa. Hayret...
Aşk için gayret..Şeytanda insani özelliklerin birisi hariç hepsi vardır,
Şeytanda eksik olan tek nimet AŞK’tır...Manaların aşk burağı; Aklımıda gönlümüde aldı götürdü. ‘’ Nereye götürdü?’’ diye sor. Aklımıda gönlümüde kimsenin bilmediği o tarafa ötelere götürdü. Ben öyle bir reveka, öyle bir kemer altına ulaştım ki orada ne ay gördüm ne de gök. Öyle bir dünyaya eriştim ki orada dünya da dünyalıktan çıkar dünyalığını kaybeder.
Yollar, uzunca yollar. Ne gecesi yoklar gönlü, ne de uzlet genişi yollar. Güneş gibi aydınlanıp bul kendindeki benliği. Ben geceye dedim ki uzan koynuma uzana bildiğin kadar şimdi o dolunay uykudadır. Gecedir o her iki aşkın arasındaki perde, dostu ararken gönle çekilmiş perde. Bu sefer perde batına değil zahire çekilmiş. Hitabım sanadır gece, her aşkı içinde soluksuz saklayan o gece. Elif gibi duran aşkın izlerine vav olup kesilmekti gece. Mana âleminden bir elif dışarı fırladı. O elifi anlayanlar her şeyi anladılar. Onu anlamayanlarda hiç bir şeyi anlamadılar. Hakk! Bu yolun yolcuları söğüt dalı gibi titrerler ki o elifi anlasınlar. Gerçi bu yolcular için çok söz söylendi; Hakk ve halk arasında yedi yüzü parlak, yedi yüzü karanlık olan çeşitli perdeler konusunda çok açıklama yapıldı. Ama hiç biri gerçeğe yol gösteremedi. Ancak bir topluluğun yolunu kestiler ve onları; ‘’Sizi bu perdenin ötesine nasıl götüreceğiz’’ diye umutsuzluğa düşürdüler. Ve herkes de bu aşka ulaşamamaya inandı. Aslında bütün perdeler tek bir perdedir. Bu perdeden başkası yoktur. O perde ise varlıktır. Kendi kendime konuşabilirim, yalnız kendisinde kendi benliğimi gördüğüm herkesle konuşabilirim. Konuşurum, o dinler ama yanındakiler anlamaz. O anlar, o hisseder, o tanır ama yanındakiler bilmez hissetmez. Aşkın lisanı farklıdır tercümeyi herkes edemez. Aşk iki âleme de yabancıdır; Aşkta yetmiş iki tür divanelik vardır. Aşk pek gizlidir ama şaşkınlığı meydanda. Padişahların canları bile hasret çekmekte ona.
Yollarım her divanda farklı izlere sebep olmuş. Kimi halk zenginlikle mülke mülk katmakla kimisi harpten yağmalamaktan bıkmış dünyasından bezmiş, kendi huzurunu Allah yolunda aramaya vermiş. Dergâhlar dolmuş, ben öyleyim ben böyleyim diyenlere tabii olunmuş. Aşk yoksunu kuru vaazlı diller, aşkı anlatamaz gönlü aşktan uzak ırak olan diller. Nerede bir şeyh duysam giderim bir umutla kapısına ama cevapları beni tatmin etmez doyurmaz.İçimdeki boşluk senelerimi aldı. Yaşım atmışa gelmiş her yerde huysuz sivri dilli tanındım ama hiç bir ev, ev olamadı gönlüme. Bu koca rabbi bulamadım hiç bir gönül evinde. Artık siyah sakalıma beyazlar düşmüş, soğuk havanın yegâne dostuydum. Bir keçeden cübbe omuzlarımda, elimde yol arkadaşı bir asa, başımda kalpağa benzer bir külah. Gittiğim yerlerde kimi esnafa işçi oldum rızık temin ettim, kimisine de dağdan topladığım odunları fırıncıya ya da halka sattım. Bu şekilde ne kimseye muhtaç oldum ne de rabbimden başkasına el açtım. Her kim Allahtan başka kimseye ihtiyaç olmadığına inanırsa, Allah da onu kimseye muhtaç etmez. Ve her ne kadar Allah yerine kula ihtiyaç duyarsan o kadar kula muhtaç olursun.
O gün kazandığım bir kaç parayla bir hana girdim. Bir tas çorba ve bir dilim ekmek aldım. Oruçluydum Hakk için, niyetliydim açlığa aşka nimet için. Oruç âşıkların en büyük ibadetlerindendir ve namazdan daha zor gelir bir aşığa. Handa oruç açmak için çorba beklerken orada ki konuşulanlara istemeden de olsa kulağım gitmişti. Herkes anlatıyordu babası âlimlerin sultanı unvanı olarak tanınmış, Muhammed Bahâeddin Veledi’nin oğlu Celaleddin Rumi’den söz edip duruyorlardı. Konya’da ona hayran gayri Müslimlerin bile vaazlarını dinlemek için geldiklerini konuşuyorlardı. ‘’ Bir şeyh daha, oda aşk yoksunudur’’ diye geçirmiştim içimden.
Gece bir hayli geçmek üzereydi, hanın benim için ayrılan odasına çıkmıştım. Dünya ve rahatlık! Bu dünya için bu ne rahatlık! Bir odayı aydınlatacak kandil. Bir divan; Keçi yünleriyle bağlanmış ve dolunayın odayı dolduran eşsiz ışığı. Kırlarda, bayırda aşkı ararken hissettiğim yalnızlığı ve huzuru her gecenin karanlığına resmederdim. Aşkı arayan kişi gündüzünde gönül yürütüp, gecesinde Allah’ı o gönülde yürütmeye çalışmalıydı. Bazen dualar yetersiz kalır geceye, gecede ısrar dayanır her heceye. Duada buluşur dil ve her dua ısrarı kadar değerlidir. Gözlerimi yine karanlıkla boyayıp odayı seyre dalarken bir buğday tarlasında rüzgâr esintisinin duvarlardan eser gibi tenime estiğini hissettim. Odamın soğukluğu ve karanlığı yerine daha tohum vermemiş buğdayların rüzgârla olan zikriyle ısınıyordum. Adetan güneş benden doğuyor, mevsim benden geçiyordu. İşte aşk benlikteki en yegâne sırda saklıydı ve herkesin sırrı kendisidir. Ve her sır yaşanmayı beklemektedir.
- Şemsseddin! Heey Şems!
O gün hiç hoşlanmadığım o ses aslında benim yolculuğumun sesiydi. O ses han görevlisinindi. Kapıyı açtığımda bir tas su elinde, hayret nazarı gözlerinde;
- Ya derviş bana Allah’ı anlat hele, ‘’ Nefislerinizi öldürmeyin’’ diye buyuruyor ya Allah. Bu ne iştir nefsin ölümü nedir?
Hakkı arayan kul. Merakı içinde, cevabı da içinde saklanan soru. Tebessüm ettim ve;
- Buyur gel otur anlatayım o vakit ama benimde bir sorum olacak sana, kabul mu?
- Tabii, cevabını biliyorsam amenna..
- Yolda yürüyen bir adam, bir ırmağa rastlar. Bu adam sert akan bu suya girecek olsa derindir, boğulacak. Üstünden atlamak istese geniştir, içine düşecektir. O halde şu zorluğu ortadan kaldırmak lazımdır. Böyle durumda ortadan kalkması gereken geçme zorluğudur, ırmak değil! O ırmak aslında nefsidir. Allah nefislerinizi öldürmeyin demekle de bunu söylemek istiyor. Yani ırmağı ortadan kaldırma bir yol için, bu haramdır. Nefsine göre bir yol çiz. Hazreti İbrahim o dört kuşu öldürdü Allah’ın izniyle hemen birden diriltti. Ama burada o dört kuş hemen dirilmez ancak başka yönden dirilir. Çünkü velilerin iç yüzü de bu dört kuş gibidirler. Nasıl ki, nefsiyle yaşayanlar başka, kalbiyle yaşayanlar da başka, bu da böyledir. İbrahim peygamber gönlü mertebe kazanıp Rabbinden cüret bulunca bir delil istemiştir. O yüzden Allah ona bu dört kuş mucizesini gösterdi. Ama ondan önce İbrahim daha cüret bulmamışken rabbinden; Rabbim! Bu şehri(Mekke’yi) ehemmiyetli kıl, demişti. Her bir kimse kuvvetlerinin ve ilgilerinin farklılığına göre Allah’tan farklı isteklerde bulunurlar. Allah nefsinizi öldürmeyin demekle de; Ölmeyen bir şey büyür gelişir ve ölmeyen bir şey terbiye ile de gönlün cüret kazanmasına yetecektir. Ve bu nehri aşmakta ancak nefsin terbiye edilmesiyle olur. Ve nefiste ancak kendini bilmekle olur, çünkü kıyamet günü kulun en ağır basan ameli nefse en ağır gelenidir. Amelin benlikteki kuvvetti farklılık gösterdiği için terbiye ve nefsi tanıma en başta gelir. Başka çare yoktur, çünkü yol budur. Nefsi öldürenlerden olma, nefsini bilenlerden ol. Ancak böyle aşarsın ırmağı, evvela ırmağını tanı…
Hancı aldığı cevaptan mutlu olmuşçasına gözümün içine bakarken, sorma sırası bana gelmişti.
- Söyle bakalım hancı aşağıda konuşulanlar da neydi? Kim o Konya da ki zat, insanlara o kadar etkili mi?
Hancı onun bana sorduğu ilk soruda verdiğim tebessümün aynısını yüzünde yansıtırcasına cevap verdi;
- Git de bal mı? Zehir mi? Bir dene gör derviş..Devamı Bölüm 6'da..
Yorumlarınızı unutmayın :)Hakan Basturk
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben Şems ♈ ( Yeni Hali )
EspiritualBizdeki şems; Şems Muhammed künyesinde, karanlığın bilmeği aydınlık. Mevlana’daki şems; ‘’ AŞK’’