Çeviri: @Bianhua & @ParangLee
Çalan zil dersin bittiğini bildirdi. Tüm sınıf sandalyesinden kalktı ve bu akşam üstü ya da ertesi gün hakkında planlarından bahsederlerken eşyalarını toplamaya başladılar. Arkadan ve dışarıdan gelen kahkaha seslerini duyabilirdiniz, genelde kızlar okuldaki erkekler hakkında konuşurlardı. Herkes arkadaş grubuyla birlikte çıkmıştı, ben hariç.
Yalnızdım. Kimse benimle konuşmuyordu. Belki onlar kadar zengin olmadığımdan. Ya da belki, genellikle söyledikleri gibi, 'gruplarının dışında' olduğumdan. Pahalı kıyafetlerle gelmiyor ya da her gün erkekler ve makyaj hakkında konuşmuyordum, bu demek değildi ki duygularım yoktu. Ama bu onların asla anlamayacakları bir şey.
Sadece bir kız uzunca bir süre benimle iyi geçindi ve arkadaşım oldu. Ha Na, amigoluk yapan tatlı ve neşeli bir kızdı. Popüler kızlardan biriydi ama benimle takılmaya başladığından beri, çoğu öğrenci onunla konuşmayı kesmişti. Fakat Ha Na umursamıyordu ve beni de yüzüstü bırakmıyordu. Ancak bu hafta, yağmurda pratik yaptığı için soğuk algınlığına yakalandı.
Birkaç dakika içinde, sınıf boşalmıştı. Derin bir nefes aldıktan sonra çantamı sırtıma geçirdim. Diğerlerinin dersler bittikten sonraki hızları, tahmin bile edilemezdi. Bu iyi günlerde, tabi ki, hiçbir şey söylemeden yanımdan geçip gidiyorlardı. Sırf eğlenmek için beni merdivenlere ittikleri günler bile vardı. Sınıftan çıktım ve okulda yalnız olduğumu fark ettim, hep olduğu gibi.
Okuldan çıkarken tenimde soğuk damlacıklar hissetim ve ardından, yağmur hava sıcaklığını düşürmeye başladı. Otobüs durağına doğru koşmaya başladım, ne yazık ki epey uzaktaydı. Oraya vardığımda nefesimi düzene sokmak için banka oturdum. Neden yanıma şemsiye almamıştım ki? Bir iç çektim ve bardaktan boşalırcasına yağan ve her zaman ailemi düşünmemi sağlayan yağmura baktım.
Annem ben yedi yaşındayken ölmüştü ve babam ünlü bir şirkette çalışıyordu. Bana ayıracak vakti yoktu, bu yüzden bir yetimhanede kalmalıydım. Aileniz olmadan, ya da benim durumumda, terk ettiğiniz aileniz olmadan yaşamak üzücüydü. Ama iyi insanlar vardı ve bana geniş ailelerinin bir parçasıymışım gibi davranıyorlardı, yani sevildiğimi hissediyordum, ancak sınıf arkadaşlarım sadece benim üzerimden eğlenmeyi biliyordu.
Düşüncelere dalıp gittiğimde, bir ses beni aniden gerçekliğe döndürdü. Şoför beklediğim otobüsün bu olup olmadığını soruyordu. Kafamı sallayıp ayağa kalktım ve adama başımla selam vererek otobüsün içine adım attım. Arka taraflara doğru yürüyüp cam kenarında bir koltuğa oturdum. Babamdan hediye olan MP3'ü taktım ve başlatma tuşuna bastım.
Otobüsün kapısı açıldığında gözlerimi kırpıştırdım. Benden uzun boylu olduğunu tahmin ettiğim bir çocuk içeri girdi. Ufak yüzünü örten siyah güneş gözlüğü takmıştı ve kapüşonunu kafasına çektiği bir sweatshirt ile deri ceket giymişti. Boş bir yer bulabilmek için etrafta gözlerini gezdirdi ancak koltukların neredeyse hepsi doluydu. Koltuğumu geçip ilerledi, sonra geri döndü. Aniden, bir elin omzuma hafifçe vurduğunu hissettim. Önümdeki çocuğu görebilmek için kafamı çevirdim, tane tane bir şeyler söylüyordu ama kulaklığımda bangır bangır çalan müzik yüzünden zar zor bir şeyler duyabildim. Kulaklıkları çıkarırken söylediğini tekrarladı.
"Pardon, bu koltuk boş mu?" diye sordu gülümseyerek.
Kafamı salladım ve kulaklıklarımı geri taktığımda zaten yanıma oturmak istediğini fark ettim. Güzel yüz hatları vardı ve o mükemmel gülüşü... Attığı bakış onu gördüğüm ilk seferin bu olmadığını söylüyordu. Yanımda oturan çocuğu düşünmeyi kesmeye çalışarak kafamı salladım ve şarkımı tekrar ve tekrar çaldım. Sanırım omzuma dokunduğunda bunu fark etmişti. Kulaklığın tekini çıkardım ve ona baktım.
"Evet?"
"Ne dinliyorsun?" diye sordu arkadaşmışız gibi.
"EXO-K, muhtemelen onları tanımıyorsun." dedim kulaklığımı geri takmak isteyerek.
"Hayır, hayır, tanıyorum. Gerçekten iyiler." Parlak bir şekilde gülümsedi.
O an, yanaklarımın ısındığını hissedebiliyordum, muhtemelen uçuk kırmızıya dönmüşlerdi. Gülümsemesi, günümü aydınlatan güneş ışığı gibiydi. Yağmurun yağması artık önemli değildi, o benim için güneş gibiydi. Başımı sallayarak düşüncelerden uzaklaştım ve tekrar ona odaklandım.
"Dinlemek ister misin?"
Kafasını salladığını gördükten sonra kulaklığı uzattım ve az önce tekrar dinlediğimi fark ettiği EXO-K History'i başlattım. Büyülendiğini düşünebileceğiniz şekilde tüm şarkıyı sessizce dinledi. Belki bu şarkıyı ilk duyuşu olduğundan ya da gerçekten hoşuna gittiğinden.
"Favorin kim?" diye sordu.
"Pardon?" Kulaklığımı çıkardım.
"Favorin kim?" Yabancı söylediğini tekrarladı.
"Hepsini seviyorum ama birini seçmem gerekirse..." durdum ve iyi bir cevap verebilmek için bir süre düşündüm. Sonunda "Baekhyun." diyerek cümlemi tamamladım.
Geniş bir gülümsemeyle tekrar beyaz dişlerini gösterdi. Tıpkı önceki gibi, bana böyle gülümsemesi onu çok samimi olduğum birisi gibi hissettirdi, ancak benim için hala bir yabancıydı. Onu korkutmadığımı umarak bir aptal gibi ona bakıyordum. Ben onu tanımıyordum ama tanıyanlar gerçekten şanslı olmalıydı.
"Bu arada, ben Kim Dianne." Elimi uzatarak gülümsedim. "Senin adın ne?"
"1000 Won'un var mı? Hemen ihtiyacım var." dedi sorumu görmezden gelerek.
"Tabi." Parayı verdim. "Ama neden bana kim olduğunu söylemiyorsun?"
"Üzgünüm, bu benim durağım." otobüsten inmeden önceki son sözleriydi. Bu yabancı... o gerçekten bir yabancı mı? Bunun onu ilk gördüğüm zaman olmadığını hissediyorum. Onu gördüm ama beynim bana hiç yardımcı olmuyor. Tüm bunlardan sonra, bu yabancı kim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
With A Smile (EXO Fanfic) (Çeviri)
FanfictionBir idol için düşmek nasıl hissettirir? Zor mudur? Hayranlardan gelen ahlaksız yorumlara katlanabilir misiniz? Onun başka bir kızla çıktığı dedikoduları yüzünden tek başınıza acı çekebilir misiniz? Kim Dianne her şeyi biliyordu. Ama bir ses daima ku...