SD2

120 5 1
                                    

Multimedya Caner Öz

Caner'in bu kadar durgun olmasına alışkın değildim. Elini tutarak dikkatini bana vermesini sağladım.

"Sevgilim bir sorun mu var? Bu gün çok durgunsun."

Caner gözlerime uzun uzun bakarak oturduğu yere dikleşti ve elini elimden çekti.

"Asena ben yurtdışından bir teklif aldım."

Kaşlarımı çatarak yüzüne baktım.

"Nasıl bir teklif?"

Boğazını hafifçe öksürerek temizledi. Gözlerini sürekli benden kaçırıyordu. Her ne söyleyecekse belli ki benim hoşlandığım bir şey olmayacaktı.

"Juilliard'tan vazgeçtim."

Duyduklarımın doğru olmamasını umuyordum. Çünkü Caner'in Juilliard'tan vazgeçmesi kendine yazık etmesiyle eş değerdi.

"Bunun ne anlama geldiğinin farkındasın değil mi Caner?"

Caner kafasını sallayarak beni onayladı.

"Sen...Sen aklını kaçırmış olmalısın. Juilliard dünyanın ek köklü sanat okullarından birisi.  Bu okula girebilecek büyük bir kapasiten var ve sen bunu gözünü kırpmadan heba ediyorsun!"

Caner sanki bunların hepsini göze almış gibi büyük bir ciddiyetle konuştu.

"Yurt dışında ünlü bir mühendislik firmasında iş buldum. Başta beni kabul etmiyeceklerini zannederek şansımı denemiştim fakat kabul edildim. En geç 2 hafta sonra Fransa'ya gitmeliyim''

Bu adam gerçekten aklını kaçırmış olmalıydı.

Dansı bırakıp o beyaz yakalılar gibi olmak istiyordu. Bu çok saçmaydı. Zaten biz dansı sırf beyaz yakalıların bu dünyasından kaçmak için bir kapı olarak görmüyormuyduk(?) Dans ederken kendimiz olup hırsımızı, tutkumuzu, öfkemizi, mutluluğumuzu özgürce yaşamıyormuyduk(?) Neydi peki bu adamın beyaz yakalı olma hevesi? Nereden geliyordu bu heves?


"Şuan saçmaladığının farkındasın umarım. Caner bak biz iyi birer bölümden mezun olabiliriz. Sen mühendis ben ise mimar olabilirim. Ama lütfen makul ol. Biz sırf iş hayatının ciddiyetinden kaçmak için bu dans kursuna başlamadık mı? Tüm bu beyaz yakalı saçmalığındansa ruhumuzu özgür bırakmayı seçmedik mi? Şimdi niye tüm her şeyi silip atıyor ve mesleğine hapsolmayı yeğliyorsun? Niye!? "




Caner bana karşı belkide ilk defa sesini yükseltti. Kabına sığmayan bir öfkesi vardı ve bu gözle görülüyordu.

"Çünkü benim bakmakla yükümlü olduğum bir ailem var. Nereye kadar babanın bursuyla devam edebilirim? Yoruluyorum, anlamıyor musun? Gündüz okul, gece iş. Tükendim Asena, tükendim. Artık gerçek dünyaya dönmenin zamanı. Senin gibi vurdumduymaz ve hovarda yaşayamam bu hayatı. Juilliard'a gidebilirsin fakat 1 yıl sonra sıkılıp belki de moda tasarıma geçersin, sonra ressamlığa heves sallarsın. Benim senle beraber sürükleyeceğim sadece bir bedenim değil aynı zamanda ailem var. Ve sen bunları görmüyorsun!?"

Karşımda duran kişi benim 6 yıllık sevgilim Caner olamazdı. Bu.. bu imkansızdı. Beni tanımıyormuş gibi konuşmalarının hepsi kalbime battı. Ben hovarda ve vurdum duymaz birisi değildim. Sırf Caner İstanbul Teknik Üniverstesini kazandı diye İstanbul Devlet Konservatuarını elimin tersiyle itip bir sene hazırlığa kalarak İTÜ Mimarlığı kazanmış biriydim. Peki niçin? Sırf gecemi-gündüzümü Canerle geçirmek için. 4 yılın sonunda da beraber bir karar alarak ikimizinde tutkusunun olduğu dansa yönelmiştik. Çünkü dansta ikimizde tüm şeffaflığımızla birbirimizin oluyorduk.


Gözlerimden yaşlar akarken başımı inanmazcasına iki yana salladım.

"Bu sen olamazsın Caner. Ben seni nereye sürükledim? Her seçiminde arkanda durmadım mı? Sırf mühendis olmak istiyorsun diye mimar olmak istemedim mi ben? Yazıklar olsun Caner. Sana diyecek tek bir sözüm bile yok. Ama yukarda Allah var. Ben onun adaletine inanıyor senide kendi vicdanına bırakıyorum. Umarım bundan sonraki hayatın da başarılı bir mühendis olur ve çok mutlu olursun. Hoşçakal."

diyerek, ağlayarak o masadan uzaklaştım. Bana bunları söylerken zerre içi titremedi mi? Ya da vicdanı sızlamadı mı?

Allah'ım sen görüyorsun benim ahım yok ama hakkımı da sen helal ettirme. Yıllarca sırf yanımda olmak için dans tutkumdan vazgeçmiş İstanbul Devlet Konservaturaı'nı elimin tersiyle gerisin gerisine itmiştim. Şimdi gördüğüm muamele ise hovarda ve vurdum duymaz bir kız olmaktı.

Arabama binmeden önce son kez dönüp Kahveci'ye baktım. Bıraktığım yerde oturmuş karşı duvarı izliyordu. Allah biliyor ya peşimden gelse 'Benimle Fransa'ya gel '  dese hiç düşünmeden atlar giderdim. Ama şuan çok iyi anladım ki o Fransa'ya sadece iş için değil yeni bir hayat içinde gidiyordu.

O sırada elime takıldı gözüm. Caner'in annanesinin yüzüğü. Bana evlenme teklifi ettiği yüzüğü. İçim gitsede, gurumun sesini dinlemiyerek onu parmağımdan çıkarmadım. Biliyordum ki parmağımdan çıkarsam bir daha Caner diye biri hayatımda asla olmayacaktı ve ben o kadar acizdim ki hala daha onu hayatımda istiyordum. Arabama binerek hızla oradan uzaklaşmaya başladım.



Ahh... Evet, ikinci bölümle sizleydim. Bu hikayeyi yazmak bana her ne kadar heyecan versede kardeşini AYT'ye hazırlayan bir öğretmen adayı ablayım. Bu beni biraz yoruyor çünkü aynı zaman da dil ve bilgisayar kursuda alan üniverste 1. sınıfı tamamlamış biriyim. Bu yüzden anlayışınıza sığınıyor ve sizleri seviyorum😙😙🖤

SON DANSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin