-2-

223 19 20
                                    

.

Kulaklıklarım takılı. 

Gökyüzünü izleyerek uzanıyorum.

Yıldızlar gökyüzünün karanlığını tüm ciddiyetleriyle aydınlatıyor.

Parklaklıkları gözümü alıyor.

Ay bu gün dolunay olmaya çalışıyor.

''Bol şans dostum. Umarım kısa sürede acıların diner.''

Gördüğüm rüya hala içimi  ürpertiyor ama seni düşünmeden edemiyorum.

Gecenin bu parlak karanlığı içinde kaybolmuşken seni düşünüyorum.

Seni sanki özlüyorum gibi... ama o rüya bana sadece tuhaf bir korku ve endişe aşılıyor.

Beni korkutan ve endişelendiren başka şeyler de var: Karanlıktan korkarım mesela, tıpkı yalnızlıktan korktuğum gibi. Geleceğim için sık sık endişelenirim mesela... ya da sonsuz olmayan hayat için...

Bu hisler farklı ama. Bunu hissedebiliyorum. Bariz bir şekilde olması gerekenden farklı.

Bu hissettiklerim, daha önceden hissetmediğim türdeler. Bu eşsiz korku, bu eşsiz endişe... 

sana özel . 

O rüyaya özeldir belki de... 

Bu garip hislerin nedenini düşünüyorum. Rüyana dalıyorum. Seni düşünüyorum.

Tuhaf hisleri sen yönetiyorsun, beni sen yönetiyorsun... Bunu istemeden yapıyorsun, amatör bir kuklacı gibisin ve bunun farkında bile değilsin. 

Duygularımı sen kontrol ediyorsun, bedenimi ben. 

Ama ben senin gibi: bir amatör dahi değilim. 

Sanırım ben sadece etten bir kuklayım.

Şu an dinlediğim müzikler, içimde sana özel olan tüm hislerimi ve saçma efkarlarımı yontuyor.

Bu saçma efkarlardan kurtulmak benim için kolay. 

Çünkü bana yardım ediyorsun: Onları kovuyorsun ve yerlerine geçiyorsun.

Onları da benimle beraber yıkıyorsun.

Dinlediklerim o tuhaf korku ve endişeyi pasifleştiriyor, tüm o ağırlıklarını alıp üzerimden atıyor ve o hisler, o anlaşılamaz korku ve aşılamayan endişe, bir anda soluyor, tıpkı çiçekler gibi.

Bir çiçek düşün ki sulayınca soluyor, solduktan sonra diğer çiçeklerin aksine kaybolmuyor. Parçalara ayrılıp doğanın acımasız döngüsüne katılmıyor.
Çürümeyi reddediyor

Olduğu yerde öylece dururken hareketlenmeye başlıyor. O solgun yaprakları, o solgun sapı birden canlanıyor. 

Bir  mucize oluyor.

Bu mucize siyah krizantemi doğuruyor,

o, son zerresine kadar eşsiz olan krizantemi...

Bu krizantem tıpkı sana benziyor: zarif, asil, büyüleyici, umarsız. 

Gerçek olmayışı dahi sana benziyor. 

Ancak sen buradasın, hayattasın, gerçekten varsın. 

Ben inanıyorum.

 Sadece yanımda değilsin, o kadar.

Seni kanlı ve canlıyken karşımda görmeyi o kadar istiyorum ki...

Seni yanımda görmeyi o kadar istiyorum ki...

Bilmiyorum...

Var oluşu dahi bir bilinmez olan birine nasıl bu kadar fazla özlem duyabilirim?


Kafayı sıyırdım.

Ama araştırmalarım öyle demiyor.

Seni daha önce de görmüş olmalıyım... bir yerlerde.

Beni etkilemiş olmalısın.

Her ne olursa olsun  bütün bunlar delice.

Sen ne dersin?

Gözlerimi kapatmak istemiyorum.

Seni tekrar öyle umarsız görmek istemiyorum.
Üzülmek istemiyorum.

Seni acı çekerken görmek istemiyorum.

Ama...

Engel olamıyorum.

Taşıyamayacağım kadar ağırlar.

Ne mental açıdan ne de fiziksel açıdan yeteri kadar güçlü değilim.

Özür dilerim...

Ahh... Yapma bunu artık!

Lütfen! Yeter.

Boşluğa düşmek istemiyorum.

Kaybolmak istemiyorum.

Karanlıktan korktuğumu sana söylemiştim.

Beni neden karanlığa sürüklüyorsun?

''Üzgünüm...''

   .

the beaten 🎔 - jia hanyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin