Bu bölümün şarkısı London Grammar - Wasting My Young Years, multimedyada...
Şiltemin üzeri yıpranmış, tırtıklı dokusunu her an cildimde hissedebiliyordum; uyumak için çok şey denemiştim. Gözlerimi yummak ve hiçbir şey düşünmemek - içinde bulunduğumuz durumda bunun mümkün olabilmesi bile şaşırtıcıydı - , etraftaki küçük detayları incelemek, Jared' ı uyandırmamak için sesini olabildiğince kıstığım cızırtılı radyodan hükümetin yayınını dinlemek; hiçbiri işe yaramamıştı.
Ellerimin üzerinde doğruldum ve cama yaklaştım, ellerim istemsizce hemen yandaki çantama kaydı. Bunun ne demek olduğunu biliyordum, canım gezinmek istiyordu. Her ne kadar kuralları yıkmayı sevmesem de on yıllık, eski ve boş bir dairede birkaç günden fazla kalmak bana göre değildi. Ayaklarıma sokakta bulduğum eskimiş deriden botlarımı geçirdim ve sessiz bir şekilde camdan dışarı çıktım. Binanın katlar arasındaki çıkıntılarına ayağımı iyice bastırdım ve yerle aramla tek kat kalana kadar devam ettim, aşağı atladım. Etrafıma bakınca bile içim ürperiyordu, tüm binalar ve bu kadar terk edilmiş oldukları gerçeği burayı hayalet bir şehire dönüştürüyordu.
Babamın bana çocukken anlattığı hayalet hikayelerini düşündüm, çoğu korkmama neden olsalar da beni dışarı çıkmaktan alıkoymak konusunda gayet başarılılardı. Yıldızları görmek için kafamı kaldırdım ama görebildiğim tek şey Oasis' in dikkat dağıtıcı ışığıydı. Oasis beş kilometrekarelik alana yayılmış minyatür bir şehir sayılabilirdi, çok küçük bir alana yayılmış olsa da dört bir yanda gökdelenler vardı, birkaç sene önce Siyahlılar Amerikan Hükümeti' ni devirdiğinden beri aydınlarılan tek yer Eşitlik Sarayı ( Beyaz Saray' ın üzerini graffitiler ile kaplamış ve ismini değiştirmişlerdi ) ve Oasis' di.
-----
Amacım başta sadece gezinmek olsa da biraz eğlenmeye karar verdim, Jared tarzıyla. Oasis' in gözümü alan ışığını elimle gölgeledim ve ilerledim. Işığı yansıtarak parlayan binaların arasındaki bir sokağa girdim, çok dar olmasına karşın diğer tarafa çıkıyordu. Ellerimi kemerime götürdüm ve Jared' ın silah taşımamı zorunlu hale getiren kuralını hatırladım, belimdeki kemerde bir tabanca asılıydı. İki yanımdaki tuğla duvarları inceledim, birinde yukarı kattaki balkonlara kadar giden paslanmaz metalden merdivenleri gördüm ve elimden geldiğince hızlı bir şekilde tırmanmaya başladım. Yanından geçtiğim birkaç kapı kapalı olsa da en üst kattaki hafif aralık bir şekilde bırakılmıştı. Kapıyı ittim ve ses çıkarmamaya dikkat ederek parmak uçlarımda odaya girdim; sanırım burası bir sorgulama odasıydı. Karşımdaki duvar odanın ortasına yerleştirilmiş büyük beyaz masayı ve iki sandalyeyi izleyecek şekilde konumlandırılmış, duvarlar ise monitörler ile kaplanmıştı. Sessizce ilerledim ve kapıyı açarak koridora girdim; iki yanımdaki tüm kapıları önce içeriyi dinleyerek kontrol ettim ve açtım. Hepsi de sorgulama odasının birebir kopyalarıydı.
Bir anda arkamdan gelen ayak sesleriyle irkildim, tak tak tak. Birisi buraya geliyordu. Arkama bile bakmadan sağa döndüm ve geldiğim odaya girdim, aralık bırakılan kapı odayı buz gibi yapmıştı. Direk kapıya yöneldim ve kendimi yangın merdivenine attım, saatin ilerlemesiyle hava da soğumuştu. Birkaç saniye dinlenmek için çömeldikten sonra ayağa kalktım ve kendimi merdivenlerden aşağı inmeye hazırladım, aralık kapıdan gelen ses bunu yapmama engel olmuştu. Sorgu odasına birini getirmişlerdi!
Metal kapının arkasına dayandım ve içeride yaşananlara kulak kesildim. Birini zorla bir yere oturttukları duydum, adam ağzı bağlıymış gibi garip ve anlaşılmaz sesler çıkarıyordu. Bir anda masaya çarpan yumruk sesini duydum, bu sefer konuşan başka bir adamdı:
'' Kimlik yüzüğünüz olmadan ne yapıyordunuz ve nasıl oldu da çıkarmayı başardınız. Hemen cevap istiyorum. ''
Adam yine anlayamadığım sesler çıkardı fakat bu seferkiler hiddet ve öfke doluydular. Adamın iniltileri bir anda kesildi ve yerini öksürüğe bıraktı, sesi net geliyordu:
'' Hiçbir şey öğrenemeyeceksiniz, her şeyi mahvettiniz. Sizi salaklar. ''
Deriye çarpan sert bir ses ve sorgulanan adamın acı dolu haykırışı yüzünden ürperdim ve kapıya daha sıkı dayandım. Siyahlı adamın sorgusuna devam ettiğini duyabiliyordum.
'' Bak, bunu ya kolay yoldan yada zor yoldan halledeceğiz. İnan bana zor yolu bilmek bile istemezsin. ''
Adam hırıltılı bir sesle karşılık verdi:
'' Hiçbir şey söylemeyeceğim, ülkem adına ölmeyi bile göze alırım. ''
'' Hangi ülke, Amerika Birleşik Devletleri mi? '' Bunu söylerken alaycı bir ton kullanmıştı. '' Artık ABD diye bir ülke yok, bu yalan demokrasi saçmalığının bitme zamanı çoktan gelmişti. ''
'' Saçmalık mı, demokrasi dediğimiz sistem bizi bu hale getirdi, geliştik ve şehirler kurduk. Ama sizin diktatörlük rejiminiz sadece yıkım ve düzensizlik getirdi. Şehirdeki herkesin saklanma nedenini ne sanıyorsunuz!? ''
Bu seferki yumruk daha sertti, adamın haykırışı da daha yüksek ve duygulu çıkmıştı. Sorgu birkaç dakika daha sürdü ama Siyahlı adam hiçbir bilgi edinemiyordu, edinemeyecekti de.
'' Madem konuşmuyorsun, bunu zor yoldan yapacağız. ''
Bir silahın emniyetinin açılma sesini duydum, çıkıt. Adam son bir kez daha hiçbir şey söylemeyeceğini söyledikten sonra birkaç saniye hiçbir şey duyulmadı. Bir anda patlama sesi ile yerimden sıçradım ve belimdeki silahı kavradım, bu vahşete daha fazla dayanamayacaktım. Silahımı siyah üniforması ile ayakta duran adama çevirdim ve kafasına nişan aldım, binanın içinde kask takmaması çok büyük bir hata olmuştu.
Boom!
Tüm duvarlar ve zemin aniden sıçarayan kan ile kırmızıya boyanmıştı. Metal kapıyı iterek açtım ve yerde acılı naralar atan adamın yanına çömeldim, kurşun sadece dirseğinin hemen üstüne saplanmıştı, onu kurtarabilirdim! Üstümdeki hırkayı çıkardım ve adama kurşun yarasının üstüne bastırmasını söyledim. Hırka yavaş da olsa bordo bir renk alırken kolumu adamın sırtına doladım ve masadan güç alarak doğrulduk. Eğer dayanabilirse gidebileceğimiz bir yer biliyordum.
------
Adamın haykırışlarını dindirmek birkaç dakika almıştı ama on dakikalık bir yürüyüşten sonra gelmiştik. Gölgeler arasındaki binanın arka tarafına yürüdük ve dibi şaşırtıcı şekilde sokaktan bile karanlık olan metal merdivenlerden inmeye başladık. Duvara dayalı kırmızı ışığın aydınlattığı yıpranmış amerikan bayrağını görene kadar indik. Gelmiştik...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELEMENT + ( #2 )
Science FictionElement Serisi Novella !!! BU KİTAP ELEMENT' in DEVAM KİTABI DEĞİLDİR, ELEMENT' i OKUMADAN DA OKUNABİLİR. !!! Her şey yaşanmadan önce toplum yıkılmanın eşiğine gelmişti, kimse ne yapacağını bilmiyordu. Herkesin bildiği tek bir şey vardı, savaşlar as...